KURTULUŞ İSLÂM’DADIR

KURTULUŞ İSLÂM’DADIR

Bazı durumlar vardır ki, en son söylenmesi gereken sözün en önce söylenmesi kaçınılmaz hâl alır. Amiyane tabirle, lâfı eveleyip-gevelemenin ne faydası vardır, ne de gereği. Kimilerine göre zafer, kimilerine göre de hezimet olan Lozan Anlaşmasının, aradan geçen bu kadar uzun zamana rağmen hâlâ açıklanmayan/açıklanamayan, ancak var olduğu herkes tarafından kabul edilen “gizli” madde ve mutabakatı gereği, inancımızın, kültürümüzün ve medeniyetimizin yegane kaynağı olan dinimiz, içtimai ve sosyal hayatımızdan devlet eliyle ve zorla kovulmuş ve adeta sınır dışı edilmiştir.

Bu itibarladır ki, o günlerden bu günlere, Türkiyeli Müslümanlar olarak huzura ve mutluluğa adeta, hasret kalmışız. Kuraklıktan parça parça yarılan ve sıcakların etkisiyle kavrulan toprağın suya hasret kalışı gibi…

Yaşamakta olduğumuz hayat modelini bize zorla dayatan ve mecbur eden odaklar ve çevreler, o günlerden bu günlere kadar esasında, toplum olarak hiç bir derdimize deva, hiç bir hastalığımıza da çare olmadılar-olamadılar. Çözüm olarak bize lanse edilen hususlar, bir serap olmaktan öte geçemedi ama, biz neleri kaybettiğimizin bilincinde olamadığımız için, sağlıklı bir değerlendirme ve sonrasında doğru bir tercih yapabilme imkânından mahrumuz. Neleri, niçin ve nasıl kaybettiğini bilemeyen insanlardan bundan başka ne beklenebilir ki…

Ecdadımız Osmanlı, asılar boyunca dünya Müslümanlarının ağabeyliğini-hamiliğini deruhte ettiği için, bizimle beraber İslâm Alemi de aynı tablo ile karşı karşıya kalmıştır. Çünkü bizi etkileyen olumlu ya da olumsuz etkenlerin Âlem-i İslam’ı etkilememesi mümkün değildir. Her dönemde olduğu gibi, bu günlerde de biz bu sahneleri bire bir yaşamaktayız. Farkında olmamız veya olamamamız neticeyi fazla etkilemiyor.

Madem ki hastalığın teşhisini başta söyledik, oldu olacak tedavi yöntemini de belirtelim: Sınır dışı edilen insanın tekrar vatandaşlığa kabulü gibi, sosyal hayatın dışına itilen İslam’ın yeniden hayatı ihata etmesi temin edilmedikçe, hayata yön veren ilke ve kriterler, ölçüler ilahi hükümlere dayanmadıkça,  bugüne kadar huzur ve mutluluğa kavuşmamız nasıl mümkün olmadı/olamadıysa, bundan sonra da asla mümkün olmayacaktır-olamayacaktır.

Bunu anlamak için ne ulema olmaya gerek vardır, ne de müneccim. Bazı olaylara yaşayarak şahitlik etmek, anlatmaktan daha kolay, daha inandırıcı olur. Bir başka ifade ile, bazı güzellikler anlatılmaz, yaşanır. Bu gün için bizler bunu yaşama imkânına sahip olamadığımız için, anlatmak suretiyle, bir kısım insanlara tebliğ görevimizi ifa etmeye çalışırken, bir yandan da nefislerimizi tatmin etmenin çabası içindeyiz.

Kâinatı halk eden Allah, denizde yaşayan hayvanları, suda hayat sürecek özelliklerde yaratmıştır. Bu itibarla; deniz hayvanlarını karaya çıkartmaya kalkışırsanız, o hayvanların ölümüne sebep olmaktan kurtulamazsınız. Velev ki, bunu iyi niyetlerle yapmış olsanız bile, netice asla değişmez.

Tıpkı bunun gibi, insanları halk eden Allah, onları İslâm Nizamı’nda mutlu ve müreffeh olacak şekil ve özelliklerde halk eylemiştir. Siz. hangi niyetle olursa olsun, insanları bu nizamdan ve bu ölçülerden mahrum bırakırsanız, başka ölçü, kriter ve sistemlere mahkum ederseniz, insanların manen ölümüne, maddeten de sıkıntı ve çilesine zemin hazırlarsınız.

İnsanlar, tarih boyunca, yaşayarak bunlara şahit oluyorlar ama Hakk’a ve hakikate vakıf olamayanlar meselenin farkında değillerdir. Âmâ olan insanlara dünyanın, eşyanın ve diğer varlıkların özelliklerini, güzelliklerini;  hayatında hiç bal yememiş olan insanlara balın lezzetini ve insan sağlığına olan faydalarını; ömrü boyunca esaret altında yaşamış olan insanlara özgürlüğün ne kadar güzel olduğunu anlatabilir misiniz?

İnsanların ve diğer canlıların dareyn saadetleri için elzem olan hayat modeli- yaşama tarzı ancak ve ancak İslâm Nizamıdır, Şeriat-ı Garra’dır. Bunun dışında tavsiye edilen her yol çıkmazdır, her reçete hatalıdır, her yöntem batıldır, gösterilen her hedef hezimettir. Bunu kabul etmek istemeyenler, itiraz edenler, alternatif çözümler üretenler teslim olsunlar İslâm’a, şahit olsunlar hadiseye ve her şeyi gözleriyle görsünler, idrak etsinler. İşte meydan, işte Kur’an.

Müslümanların büyük ekseriyeti dâhil olmak üzere, insanların heva ve hevesleri, arzu ve istekleri İlâhi hükümlerin önüne geçmiş durumdadır. İşin aslına bakılırsa, yaşadığımız sıkıntıların, kaosun, karmaşanın, huzursuzluğun ve maddi ve manevi çöküntünün temelinde bu vardır. Sağlığımızın devamı açısından önemli olan hastalığın tedavisidir elbette, ama hastalığınızın teşhisi doğru konulmamış ise uygulanan tedavi ne işe yarar ki?

Görüldüğü kadarıyla İslâm dünyası ve insanlık ailesi olarak iyi günlerde değiliz. Allah sonumuzu hayrede, dünya ve ukbâmızı güzel  eyleye.

Selam ve dua ile….

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?