KORKUYU KOVALAYANLAR KORKUYA ORTAK OLANLAR

KORKUYU KOVALAYANLAR KORKUYA ORTAK OLANLAR

Korku…
Korku, utanılacak bir şey olmadığı gibi ayıplanacak bir yanı da olmaması gerekir diye düşünüyorum.
Üstelik niye yadırgansın veya ayıp sayılsın ki?
Herkesin kendine göre korktuğu mutlaka bir şey vardır…
Hiçbir kimse ortaya çıkıp da; “Ben hiçbir şeyden korkmuyorum” diyemez..
Eğer diyorsa, ya; yalan konuşuyordur…
Yada, bir şekilde korkusunu saklıyordur…
Yani demem o ki; her insanın korktuğu mutlaka bir şey vardır.
Kimi insan vardır; vahşi insanlardan korkar..
Kimi insan vardır; gece mezarlık kenarından geçerken korkar.
Kimi insanlar vardır; karısından, kocasından korkar!
Kimi insan; geleceğe dair hiçbir güvencesi olmadığı için korkar.
Kimi insan; kan davası ve düşman sahibi olduğu için…
Kimi insan; pisi pisine faili meçhul bir ölümden korkar!
Eh, kimi insanda; muhalif düşüncesinden dolayı kodese tıkılıp, haksız yere uzun süre ceza evinden çürütülmekten korkar!…
Vesaire, vesaire..
Listeyi uzatın uzatabildiğiniz kadar…
Uzadıkça uzar ‘korkunun’ listesi…
Ancak “acaba hiç korkusuz bir şekilde yaşayamaz mıyız?” diye düşünüyorsanız eğer…
Korkusuz yaşanan bir ülke var mıdır-yok mudur onu bilemem…
Ama yoktur diye düşünenlerdenim…
Çünkü biraz öncede söylediğim gibi korkunun bin-bir türlü şekli ve çeşidi var…
Örneğin “parasız-pulsuz nasıl yaşayabileceğiz” tedirginliğini ve korkusunu yaşarken…
Diğer taraftan parasının-pulunun hesabını yapamayan zenginler de herhalde “ya kaybedersem” korkusunu yaşıyorlardır…
Uzun sözün kısası;
Korkunun şekli nasıl olursa olsan; insanın duygularını törpüler…
Ve zaman içerisinde de, korkuyla yaşamayı alışkanlık haline getirir…

Ancaaaaakk!..
Ünlü Fransız hukukçusu Voltaire diyor ki;
“Korku suçu, suç cezayı doğurur”
Ünlü felsefeci Nietzsche ise;
“Korkak yaşıyorsanız, hayatı seyredersiniz”
Şimdi düşünüyorum da;
Acaba biz bunlardan hangisiyiz?
Sanırım her iki özdeyişi de uygun bir vaziyetteyiz!
Hatta ve hatta, ünlü tiyatro adamı Shakespeare’nin dediği gibi;
“Korkaklar ecelleri gelmeden birkaç kez ölürler,
Cesurlar ölümü bir kez tadarlar.”
Eeeeeee?
Sizce biz bu kalıpların hangisine daha çok uygunuz?
Sanırım; “korkunun suçu, suçunda cezayı doğurduğu” kalıba daha uygunuz…
Birde Nietzsche’nin dediği gibi; “Korkarak yaşayıp, yalnızca hayatı seyredenlere” daha çok uyuyoruz diye düşünüyorum.
Ve yine ünlü Montaigne’nin şu çok sevdiğim;
“Acık çekmekten korkan biri, zaten korktuğundan acı çekiyordur.” sözünü de söyledikten sonra ben susuyorum…
Ve son sözü Rıfat Ilgaz’ın şiirsel anlatımına bırakıyorum;
AYDIN MISIN
Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun
Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol
Tam çağı işe başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol…
————————
Ne dersiniz; üzerinde düşünmeye değer mi?
O halde düşünelim…
Hatta söyleyeceklerimizi korkudan açık-açık söyleyemiyorsak;
Şairin dediği gibi: açıp kollarımızı korkuluk olalım…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?