KAĞIZMAN KULOĞLU KÖYÜNDEYİZ GÜZELİM İNSANLARLA BİRLİKTEYİZ

KAĞIZMAN KULOĞLU KÖYÜNDEYİZ GÜZELİM İNSANLARLA BİRLİKTEYİZ

Sevgili dostlar,
Değerli canlar,

Dünkü sohbetimize kaldığımız yerden devam etmek istiyorum.
Ve zaman geçirmeden de hemen söze giriyorum.

Kağızman’dayız..
Bize iki gündür rehberlik yapan değerli insen Umut Bey, sanki benim -neyi beğenip, neyi beğenmediğimi bilircesine- bizleri o kadar güzel yerlere götürüp gezdiriyor ki; götürüp gezdirdiği yerler birbirinden güzel ve gezilesi yerler…

Gerçi ben burada gezdiğim yerlere ‘güzel’ diyorum demesine de;
‘güzel’ denilen şey göreceli bir kavram olduğu için herkes için ‘güzel’ olmayabilir…

Yani benim ‘güzel gördüğüm’ bir şeyi, bir başkası ‘çirkin’ olarak değerlendirebilir..
Magazin ve pop kültürüyle ifade edecek olursak; köy ve kırsal
görsellikleri övmeyi ‘çok banal’ bir şey olduğunu söyleyebilir!

Ancak kim ne derse desin…
Kim nasıl düşünürse düşünsün…
Ben doğal yaşamı seven ve özleyen…
Ve bu konuda kendisini bir türlü yenileyemeyen!
Bir türlü köy kültürünü kafasından öteleyip, törpülemeyi beceremeyenlerden birisiyim…

Her neyse..
Şimdi tekrar Kağızman Kuloğlu Köyü konusuna geri dönüp, yarım bıraktığımız sohbetimize devam edelim…

Kağızman Kuloğlu köyündeyiz…
Çoğu kasabalardan daha düzenli, daha planlı yapılanmış güzel bir köy yerleşkesindeyiz…
Ve rehberimiz sevgili Umut’un kayın biraderi Canip Namal’ın misafiriyiz.

Bizleri gelecek diye tandırı yeni yakmışlar…
Konuklarını en üst seviyede ağırlamak istercesine ve bizlere sıcak-sıcak tandır ekmeği yedirmek için tandır fırınını yakmışlar ve sadece bizim gelmemizi bekliyorlar gibi bir halleri var..

Evin avlusundayız..
Ön bahçe dalları altın sarısı renginde olgunlaşmış kaysı ağaçları ve altında “gulk gulk” öten hindiler yavrularıyla birlikte geziyor…
Üstelik hindiler hiç kimseden kaçmadığı gibi onlarda konuk severliğini göstermek istercesine tatlı tatlı bizlere bakıyor!
Her neyse…

Umut bana diyor ki; “Hocam, tandır ekmeğinin nasıl pişirildiğini görmek ister misin?”
Bende “Tabi isterim” deyince, Umut ve evin yaşlı erkeği Canip, birlikte yan tarafta ‘tandır fırının’ olduğu küçük bir odaya gittik..

Tandır ekmeği yapmakla meşgul olan Fatma hanım ve Çınar hanımla selamlaşıp, tanıştıktan sonra sohbet etmeye başladık.

Çınar hanım (bir adı da Gülçin imiş) Canip Namal’ın eşi..
Evin hanımı Çınar hanıma yardım eden Fatma hanım ise yardım için gelen komşu kadın…

Fatma hanım, sofra üzerinde Çınar hanıma hamur yetiştirmekle uğraşırken, Çınar hanım da hamurları dizinin üstündeki yastıkta inceltip şekil veriyor, yufka gibi inceltiyor ve bu işlemi yaptıktan sonrada büyük bir ustalıkla tandırın içindeki yan duvara büyük bir ustalıkla yerleştiriyor…
Ve iki-üç dakika sonra da kızarmış bir şekilde dışarı çıkarıyor…

Sohbetimiz sırasında okula gidip gitmediğini soruyorum her iki hanımı da…
Her ikisi de gitmediğini söylüyor…

Ancak evin hanımı Çınar hanım, okuyup-yazmayı sonradan kendi çabasıyla öğrendiğini söyledikten sonra okula neden gidemediğini de çok samimi ve tebessüm ederek şöyle anlatıyor;

“Hocam, ben küçükken görkemli ve güzel bir kızdım. Onun için de 16 yaşında bu adamla evlendim” diyerek kocasını gösteriyor.

Ve daha sonrada şöyle devam ediyor sözlerine Çınar hanım;
“Ben okuyamadım ama çocuklarımın hepsini de okutmaya çalıştım çok şükür” diyor…

Gerçekten de (az sonra tanıştığımız) on çocuğundan büyük oğlu Yüksek okulu bitirmiş..
Üç büyük kızından birisi da Yüksek Sağlık okulunu bitirmiş…
Ve diğer iki kızından birisi ise Rize Okul Öncesi Öğretmenliğinde okuyor ve diğeri ise Pedagoji eğitimi alıyormuş…
Küçük çocukların kimisi Anadolu lisesinde ve kimisi ise ortaokula devam etmekteymiş…

Özetleyecek olursak;
Şimdi ben nasıl mutlu olmamam böylesine doğal ve böylesine içten olan insanların arasında…

Havası güzel…
Doğası güzel…
İnsanları her şeyden daha çok güzel…
Bakışlarında samimiyet…
Yüzlerindeki gülümseme ta yüreklerinin derinliğinden geliyor!
Kullandıkları sözcüklerde hiçbir süslü yapmacıklık yok…
Gönül zenginliğini sofrasının üzerine dökmüş!
Sizi en güzel şekilde ağırladıktan sonra, sanki kırk yıl önceden tanışıkmışsınız gibi; “Hocam yine bekleriz.”
“Bu gelmeyi, gelmeden saymayız. Bir daha ki sefere eşinizi de alın getirin” diye bu güzel insanların içinde nasıl mutlu olmaz bir insan?
Nasıl üzerinde kireçlenmeye yüz tutmuş magazinsel, hormonlu yaşamın yorgunluğunu atmaz?

Vallahi ben ne yalan söyleyeyim; doğal yaşamın içinde, doğal yaşayan bu güzel insanların içinde üzerimdeki bütün yorgunluğu attım diyebilirim..
Yarın bir başka konu üzerinde sohbet etmek üzere şimdilik hoş kalın…
Sağlıcakla kalın…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?