Bu ne yaman bir çelişkidir?
Bu ne anlaşılmaz bir paradokstur?
Bu nasıl bilinmez bir denklemdir?
Bu nasıl çözülmez bir problemdir;
Anlayamadık gitti…
Neden mi söz etmeye çalışıyorum?
Hani şu yaşı 65’in üzerinde olanların ‘dışarı çıkma yasağı’ uygulamasında kimimize;
“1 Haziranda dışarı çıkabilirsiniz” denip…
Kimimize de;
“Sizlere dışarı çıkmak yasak” denilen bir uygulama var ya;
İşte ondan söz etmeye çalışıyorum..
İsterseniz, gelin beni yalnız bırakmayın da birlikte düşünelim;
Hemde öyle yaş ve kuşak tasnifi yapmadan;
Yaşımız kaç olursa olsun; yediden-yetmişe hep birlikte, cümbür cemaat ‘koro’ halinde düşünce birliği eyleyelim….
“Düşünce birlikteliği eyleyelim mi?”
Tamam..
Eyleyelim o zaman…
Efendim;
Sizlerinde bildiği üzere, yaklaşık 2,5 aydır devam eden ‘evden çıkma yasağı’ bazıları için kaldırıldı, bazıları için kaldırılmadı…
Yani bazı ‘yaş kategorileri’ içinse hala devam ediyor..
Örneğin ‘yasak’ kapsamına girenleri hemen söyleyelim;
20 yaş altındakilerle 65 yaş üstündekiler…
Ancak ’65 yaş üstündekiler’ derken, sakın yanlış anlamayın…
Bu yasaklama; yaşı her 65’i geçenleri kapsamıyor…
Yani onunda bir ayrışması yapılıyor..
Ve şöyle deniliyor;
“Eğer, fabrikatör ve İşverenseniz; 65’in üstünde değil, 80’inin üstünde bile olsanız; elinizi-kolunuzu sallayarak işinizin başına gidebilirsiniz.”
“Market veya mağaza sahibiyseniz; gönül rahatlığıyla iş yerine gidip, kepenklerinizi yukarıya kaldırıp; alışveriş yapabilirsiniz.”
“Yaşınız 70, işiniz bitmiş de olsa ve eğer köylerde yaşıyorsanız; bağınız da bahçenizde göğsünüzü gere gere, içinize bol oksijenli hava çeke çeke, gerine-gerine gezebilirsiniz!”
“Değil yaşınız 65, isterse 70, 80, 90’da olsun, eğer Meclisimizin değerli bir abonesi veya üyesiyseniz; dilediğiniz delikten içeriye girip, dileğiniz kapıdan dışarıya çıkabilirsiniz!”
Kısacası;
İşin ucunda bol kazanç varsa..
Piyasada sıcak para dolaşımı ve sirkülasyon olacaksa!
Para babaları ve patronlarımız, zararları sizlerin sırtından doğrultacak’sa!
Bu zatı-muhteremler de yaşı-başı sorulmaksızın gitmek istediği yere gidip-gelebilirler…
“Bunların dışındakiler; kapsam alanının dışındadır!”
“Onlar evlerinden dışarıya çıkmasınlar”
Eeee?
Şimdi siz bundan ne anlıyorsunuz?
Yani bu çelişki değildir de nedir?
Bu bir paradoks değildir de ya nedir?
Bu bir komedi veya mizah değildir de;
Neyin nesidir Allah aşkına?
İnanın bana…
Size yeminle söylüyorum;
Hem vallahi, hem billahi, şu an bu cümleleri yazarken gülmemek için kendimi zor tutuyorum..
Tam tersine, sesli sesli gülüyorum…
Nasıl gülmem birader?
Gülünmeyecek gibi değil ki!..
Tam Aziz Nesin’lik bir hikaye..
Şimdi aramızda olaydı, kim bilir; nasıl dile getirirdi?
Muhtemelen şöyle derdi;
“Az bile yapıyorlar size”
Şimdi efendim;
Yavaş yavaş toparlayarak…
Ağır ağır özetleyerek..
Ve birlikte düşünerek sonlandıracak olursak;
Ben şahsen eğrisiyle-doğrusuyla ve birazda sesli düşünerek bu ‘yasakları’ onlar-şunlar diye ayrım yaparak uygulamaya sokan zatı-muhteremlere şu soruları sormak isterim;
“Yahu siz koskoca adamlar, biz 65 yaş üstündekiler arasında çalışan-çalışmayan, işe yarayan-yaramayan diye neden tasnif edip ‘bölücülük’ yapıyorsunuz?”
“Neden bizleri birbirimizden ayırıyorsunuz?”
“Bu size hiç yakışıyor mu?”
Bu ayrımcılığı biz yapsaydık;
Bizleri topa tutardınız!
Bir içim suda boğardınız!
Ne anarşistliğimiz kalırdı!
Ne komünistliğimiz!
Eğer sizin bu yaptıklarınızı biz yapsaydık;
Soluğu ya hapishanede, ya Fizan’da alırdık..
Ya ‘bölücü’ derdiniz, yada ‘vatan haini’ ilan ederdiniz..
Vay be!..
70’lik, 80’lik parlamenterler özgürce gezebilecek…
80’lik, 90’lık İşverenler işinin başına gidebilecek…
30 yaşındaki siyasi patronların çocukları gemilerini istedikleri yerde yüzdürecek…
Ben ve benim gibi olanların da ‘ev hapisleri’ devam edecek ha?
Şimdi kendi-kendime düşünüyor ve şu soruları soruyorum;
“Yahu yaşı 65’in üstünde olanları sizce niye ikiye ayırıyorlar?”
“Evde hapis tutulması istenenlerin, dışarıya çıkınca ne gibi bir zararı olabilir?”
Ve birde şunu çok merak ediyorum;
“Acaba 65 yaş üstünde olup da, dışarıya çıkanların sayısı ne kadar?”
“Evde hapis tutulmak istenenlerin sayısı ne kadardır?”
Ve bir başka merakımda şu;
(buna hüsnü-kuruntu da diyebilirsiniz)
“Acaba diyorum; hani bizler 65’in üstünde ve 68 kuşağı olanlar bulunduğu ortamlarda çok konuşurlar..
Hala gevezelik yapıp ve hala oyun-bozarlık yaparlar ya…
Acaba diyorum; (çaktırmadan) 68 kuşağına (korana virüsü tehlikesini bahane edip) böylesi bir ‘yasaklamayla’ yeni bir ceza mı vermek istiyorlar?
Pek sağlıklı bir gerekçe olmasa da ‘kendi kendime gelin-güvey olup) ileri sürmek istediğim gerekçem şu;
“Hani bu 68 kuşağı denilen kesim; hep toplumsal kazanımları ön planda tutmuş ve kişisel kazanımların içinde yer almayıp ve hep bugüne kadar-ticari anlamda-hiçbir baltaya sap olamamışlar”ya!
Etiketi ’68 kuşağı’ olup ve günümüzde hala inadına toplumsal düşüncesinden ve kamusal felsefeden vazgeçmeyip, omurgalı duruşlarını sürdürüyorlar ya!
Ticari anlamda işinin başına gideceği bir iş-yeri yok ya!
Senetle-sepetle, dolarla-dövizle uğraşacak hali de yok!
Bu zenginlikleri ve fantezileri bir tarafa bırakın…
Geçin bunları…
Ömür boyu hep borçlu ve veresiye yaşamışlardır…
Yani bu 68 kuşağı denilen neslin bu zamana kadar bankalarda hiçbir ‘birikimi’ olmamıştır…
Tam tersine hep ‘bankalara’ borçlu yaşamıştır…
Kısacası, bugün yaşı 65-75 arası olan bu kuşak; ‘Veresiye Defterinden’ başka defter tanımamıştır..
Ancak, bütün bunlara rağmen (sermayeyle işbirliği yapan dönekleri saymazsak) bu kuşağın yüzde-doksanı omurgalı duruşundan asla geri adım atmamıştır…
Ve toplumsal düşüncesiyle…
Bitim tükenmeyen idealizmiyle…
Hep kamusal alanın içinde yatıp kalkmıştır..
Yani egemen güçlerin penceresinden bakıldığında;
Hala zararlıdır!
Onun içinde bir-şekilde cezalandırılmalıdır!
(ancak siz yene de benim bu söylediklerimi doğru olarak kabul etmeyin “o senin hüsnü-kuruntun’ deyip,geçin.”
Ve şimdi söz sırası sizin..
Buyurun;
Ben aradan çekiliyorum…
Kim ne söyleyecekse söylesin…