HAYAT BİR YOLCULUKTUR

HAYAT BİR YOLCULUKTUR

Doğum ile ölüm arasını kapsayan ve adına ömür denilen süreç, ezel ile ebed arasında maceralı, meşakkatli ve gizemli bir yolculuktur. Ne başlangıcı ne de sonu bize bağlı olmayan, ancak bize bahşedilen cüz-i irade gereği ve imtihan olmanın neticesi olarak, akîbeti bize bağlı olan muazzam bir yolculuk.
Hayat serüveninin icra edildiği yollar çok gibi görünse de, aslında mevcut olan güzergâh iki tanedir. Bu iki yoldan birisinin sonu nur’a, diğerininki nar’a ulaşır. Ebediyet aleminde Cennet ve Cehennem olmak üzere iki mekân bulunduğuna göre, netice itibarı ile yollar da ikidir; birisi Hakk yol, diğerleri de bâtıl. İsimlerin, sistemlerin, metotların, kriterlerin çok oluşu bizi yanılgıya düşürmemeli.
İçinde birkaç günlüğüne misafir olarak ikâmet ettiğimiz dünya hayatı bitip, ebedi hayat olan Cennet veya Cehennemle buluşma, üzerinde yürüdüğümüz güzergâha bağlıdır. Evet, yollar ve yol üzerindeki işaret levhaları, zannettiğimizden çok, hem de çok önemlidir. Üzerinde seyr-ü sefer ettiğimiz söz konusu yollardan bir tanesi bâtıldır ki; gücü-kuvveti, imtiyazı, çoğunluğu, zenginliği ve statüyü üstünlük sebebi sayar. Kutsal’a değer vermeyen bu sistem Firavunların, Nemrutların, kralların, zorbaların, despotların ve zalimlerin yoludur; sonu hüsrandır, felakettir. Diğeri ise Hakk Yol’dur ki; adaleti, hakikati ve hakkı üstünlük sebebi sayar. Temeli, İlâhî Vahy’e dayanan bu sistem nebilerin, velilerin, salihlerin ve mü’minlerin yoludur, sonu ise selamettir, saadettir, Cennet’tir.
Her insanın gönlüne ilmek ilmek işlenmelidir ki, hiçbir kimse kurallarını, kriterlerini, ölçülerini kendisinin koyduğu yaşanmış bir hayatın neticesinde huzura kavuşamaz, mutlu olamaz, Cennet’le buluşamaz. Hayat yolu üzerindeki ilâhî levhaları yok sayarak, ters yüz ederek, önemsemeyerek yol haritasını kendileri çizenlerin irade beyanları yok hükmündedir, geçersizdir, bir değerifade etmez. Herkesim mâlûmudur ki, “ayinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz.”
Bu noktada, demokrasi kültüründen, çoğunluğun iradesinden veya parmak sayısından bahisle itiraz edenler elbette olabilir. Şu biline ki, bu sayılanlar İlâhi hükümlere muhalefeti doğuruyorsa, inananlar açısından değişen bir şey olmaz. Söz gelimi, matematik ilmine vakıf olmayan 100 kişilik bir topluluğa, “9×9 kaç eder “ sorusunu yöneltseniz, bu insanlardan 3 kişi 81, 17 kişi 80, 30 kişi 79 ve 50 kişi de 84 eder dese, çoğunluk böyle söyledi diye 84 cevabını kabûl mü edeceksiniz?
Hırsızlığın yaygın ve adetten olduğu bir topluluğa “hırsızlık yapmak iyi midir, kötü müdür” deseniz, büyük çoğunluk “iyidir” dese, “çoğunluğun görüşü böyle” diyerek, bu çirkinliği onaylayacak mısınız? Misalleri çoğaltmak mümkün, ama gereksiz.
Evet, hayat bir yolculuktur ve bu süre, mahut bir zaman dilimi ile sınırlı bulunmaktadır. İnsanların, kendilerini nasıl tanımladıkları, nasıl irade beyan ettikleri bir noktaya kadar önemlidir; ama daha da önemli olan, hangi yolun yolcuları olduklarıdır. Müslümanlar imanlarının gereği olarak ve isteğe bağlı olmaksızın hayata uyguladıkları ölçü ve kriterlerin Kur’an ve Sünnete uygunolmasına dikkat etmek zorundadırlar; burada tercih hakkı söz konusu olamaz.(Ahzap suresi,a: 36)
Bir kısım insanların, milletlerin veya kurumların gayr-i meşru ölçülerini hür iradesiyle can siperane savunan, ideal haline getiren ve uygulanmasını talep eden insanların konumu, durumu, duruşu her ne olursa olsun, bazı iddiaları ancak iddia olarak kalır, itibara alınmaz, değer ifade etmez. Bu ne isyan, bu ne gaflet, bu ne kibir arkadaş? “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” diyen mübarek insanı gel de şimdi arama!
“Bir musibet bin nasihatten iyidir” sözü, insanlara ciltlerce kitap okumaktan daha fazla ders verir. Ama anlayana, bilene…Bir de, bildiğiyle amel edene. Çok şey bildiği halde, imi ileâmil olmayanlar ‘kitap yüklü merkebe’ benzerler vesselâm.(Cuma suresi, ayet:5)
Sözün özü şudur ki, her insan üzerinde yürüdüğü yolu kendisi tayin eder ve sonucuna katlanır. Nefsine esir olanlar, hevasına uyanlar her ne kadar şen-şakrak görünseler de, bu aldatıcı durumdur, serap gibidir. Yaratılış gayesine uygun hayat sürenler çile çeker görünseler de, onların dünyası da ukbası da güzeldir. Güzelliklerin göreceli kavram oluşu, neticeyi değiştirici etken olamaz. Sırat-ı Müstekîm üzere olanlara ne mutlu. Mevlâ, cümlemize akıl-fikir, hidayet, firaset ve dirayet nasip eyleye. Selâm Hakk’a tabi olanlara…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?