Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
HACCA GİTMİYOR CAMİ YAPTIRIYOR
  • 0
  • 174
  • 22 Mart 2020 Pazar
  • +
  • -

Sevgili dostlar,
Değerli canlar,

Şu corona virüsü çıktı çıkalı..
Tüm dünyaya yayıldı yayılalı..
Yaşı yetmişin üzerinde olanlar evlerde hapis kaldık…
Bir anlamda kendi evlerimizde göz hapsine alındık!…
Yani tutuklandık…

Ee, korku dağları sarınca yapacak bir şey yok…
Mecburen evden dışarıya çıkmayacağız…
Ve “tehlike geçti” denilene kadar evde kalacağız?

Evde kalacağız kalmasına da…
Canımız sıkılınca ne yapacağız?

Ne yapılacağı var mı;
Ya geçip televizyonun karşısına, sabahtan akşama kadar o ‘kanal senin’ bu ‘kanal’ benim televizyon izleyeceğiz…

Ya, hanımla karşılıklı oturup dedikodu yapacağız!..
Ya kitap okuyacağız…
Ya da saklı tuttuğun veya bir köşede unuttuğun eski dosyaları ve defterleri ortaya çıkarıp bir-bir inceleyip yeniden karıştıracağız…

Şahsen ben öyle yapıyorum…
Fırsat bu fırsat deyip, eskiden tuttuğum notları ortaya çıkarıp ve neleri ‘not alıp-almadığıma’ bakıyorum..
Ve ‘paylaşılmasına’ inandığım önemli ‘notları’da siz değerli sayfa arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum…

Örneğin;
12 Eylül keyfiyetiyle Dereli’nin en yüksek köylerinden birisi olan Güzyurdu köyünde öğretmenlik yaptığım günlerde dinlediğim bir öyküyü sizlerle de paylaşmak isterim…
Ancak izniniz olursa, geçmişe yönelik ve çok kısa olma koşuluyla tarihsel bir not düşmeliyim ki anlatacağım öykünün de ayakları zemine sağlam bassın…

Geçmişte Dereli-Aksu Vadi yerleşkesi ve dağları her türlü etnik kimliğin, egemen güçlerden kaçıp gelerek sığındığı ‘kaçaklar’ bölgesidir adeta..

Müslimi, gayri Müslimi bu dağlarda birlikte yaşamaktadır…
Kürdü, Türk’ü, Çerkez’i, Gürcü’sü ve Laz’ı bir yerlerden kaçıp bu vadiye ve dağlara gelip sığınmışlardır…

Camisi olan camisine gider…
Kilisesi olan Kilisesine gider,
Kimse kimsenin ibadetine karışmamaktadır..
Kısacası bütün etnik farklılıklar kardeşçe, dostça ve komşuluk ilişkilerin neyi gerektiriyorsa; ona göre yaşamaktadırlar..

Ta ki; Doğuda bozguncu Ermeni Çeteleri ve Doğu Karadeniz Bölgesinde Pontus Çeteleri, yaşanan ortak huzuru bozuncaya kadar…

Yani Rum ve Ermeni vatandaşların ‘tehcir’ olayları ve Rumların zorunlu olarak göç ettiği günlere kadar birlikte yaşamayı bilmişler ve birbirlerine tahammül etmişlerdir…

(Şimdi bu ön bilgiden sonra konu başlığımızın öyküsüne artık geçebiliriz diye düşünüyorum.)

1984 ve 85’li yıllar…
Biraz öncede söylediğim gibi 12 Eylül keyfiyetiyle Güzyurdu Köyü İlkokulunda öğretmenlik yapıyorum..

(Köyün eski isimleri ‘Firuz’ ve bir zamanda ‘Karagöz’ olarak kayıtlarda yer almış.)

Ve akşam okul dağılıp ve öğrenciler evlerine gittiğinde ya bir şeyler yazıp-çiziyorum…
Ya da okul bahçesine gelen vatandaşlarla sohbet edip, onların bana anlattıkları -geçmişe dair- öyküleri dinliyorum..

Okulun yaklaşık üçyüz metre ötesinde oturan ve yaşı 85’i geçmiş Mahmut dayıyla okulun bahçesinde ikimiz sohbet ediyoruz..

Mahmut dayı okul yüzü görmemiş ama gün yüzü görmüş ve bilge bir insan…
Sohbetimizin içerisinde yaşadığı köyün adını sürekli ‘Güzyurdu’ değil de ‘Firuz’ olarak telaffuz etmesi benim dikkatimi çekince şöyle bir soru sordum Mahmut dayıya;

“Mahmut dayı, köyünüzün ‘Güzyurdu’ gibi güzel bir ismi var. Ama sen durmadan hep Gayri-Müslimlerin eskiden kullandığı ‘Firuz’ ismini kullanıyorsun.” diye bir soru sorunca (tebessüm ederek)

“Hocam, babalarımız ve dedelerimiz Gayri-Müslimlerle birlikte kavgasız-gürültüsüz yaşamışlar ve bu ‘Firuz’ ismini kullanmışlar da ben neden kullanmayayım?”
(Bense onu daha da tetiklemek için soruyorum;)

“Ama gençler daha çok ‘Güzyurdu’ adını kullanıyor.” deyince;

“Gençler kullansın, ben ata-dede yadigarı olan ‘Firuz’ ismini kullanacağım” dedikten sonra, birdenbire konuyu değiştirip bana yaşanan şu öyküyü anlattı…

“Bak Şaban hocam sana bir şey anlatayım.” (dedikten sonra ve bana daha “anlat” deme fırsatı vermeden anlatmaya başladı.)

“Benim çocukluğumda bizim köyde cami yoktu. Bizim köydeki camiyi Gayri-Müslim iken İslamiyeti kabul eden bir Rum köylüsü yaptırdı Ve sonra da o adamı bizimkiler öldürdü”
(Deyince ben ister-istemez araya girerek sordum)

“Nasıl yani?”

“Anlatayım” dedi ve anlatmaya başladı;

“Rum köylü İslamiyeti kabul ediyor ama çocukları kabul etmeyip, diğer Rumlarla birlikte köyümüzden göç edip gidiyor.
İslamiyeti kabul eden Hıristo ise çocuklarıyla gitmeyip bu yalnız başına kalıyor..

Müslümanlığı kabul eden Hıristo önce kuranı kerimi okuyup dinimizi iyice bir öğreniyor..
Yani namaz kılıyor, oruç tutuyor ve kısacası İslamın 5 şartını da eksiksiz yerine getirmeye çalışıyor.
Ve çok zenginde olduğu için sıra geliyor Hacca gitmeye…

Ancak Hacca gitmeye karar veriyor vermesine de; aklına da şöyle bir soru takılıyor ve kendi-kendine diyor ki;
“Köyde Cami yok…Acaba Hacca gitmek yerine, köye bir Cami yaptırsam Hacca gitmiş sayılır mıyım?” diye aklına bu soru geliyor…

Ve bu soruya (bu köy ve komşu köyler Şarkı-Karahisar’a bağlı)
İlçeye gidip bunu o günün dini ulama ve öncüsüne soruyor…

O günün dini önderi de; “Mademki sen Hacca gitmeye niyet kurmuşsun, köyünüzde de cami yok. Ve sende hacca gitmek yerine cami yaptırarak hayra girmek istiyorsun. Bu niyetini Allah Hacca gitmiş gibi kabul eder” diye tavsiyede bulunuyor.

Ve İslamiyete dönüş yapan Hristo, Hacca gitmeyi erteliyor ve köyün eksiği olan Camiyi yaptırıyor…
(2. Görselde paylaştığım cami bu sözünü ettiğim cami)

Derken aradan zaman geçiyor..
Ve Gayri-Müslim iken İslamiyeti kabul eden, köye cami yaptıran bu zevat “nasıl olsa köyün ihtiyacı olan camiyi yaptırdım. Şimdi hac ibadetimi de yapabilirim artık” diyerek tekrar hacca gitmeye karar veriyor…

Hac yoluna çıkmadan önce köydeki komşularını bir-bir dolaşıp helallaşıp ısmarlaşıyor…
Çünkü yarın erkenden yola çıkacak…

Sonra mı ne oluyor?
Gelin isterseniz sonrasını hiç anlatmayayım…
Çünkü moraliniz çok bozulacak…
Hatta bazılarınız iyice sıvana’dan çıkacak!

Ne dersiniz sonrasını da söyleyeyim mi?
Hadi söyleyeyim…
O gece ne olmuş biliyor musunuz?
Kendilerini -galu beladan bu yana- Müslüman sayan köyün üç kumarbaz genci, geceleyin adamcağız uykudayken bir şekilde eve girmişler ve adamcağızı öldürmüşler…
Ve heybesine koyduğu yol parasını çalıp ortadan kaybolmuşlar.

Nasıl iyi mi?
Bu öykünün üzerinde düşünmeye değmez mi?
Düşünmek gerekir diyorsanız;
Düşünelim o zaman…

NOT: Cami fotoğrafı Enes Cihangir’e aittir.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM