ESKİDEN SANAT VE TİYATRO ÖNEMSENİRMİŞ BÖLGEDEKİ İLLERE TURNEYE BİLE GİDİLİRMİŞ

ESKİDEN SANAT VE TİYATRO ÖNEMSENİRMİŞ BÖLGEDEKİ İLLERE TURNEYE BİLE GİDİLİRMİŞ

 

Yukarıdaki ‘üst başlığı’ yanlış okumadınız…

Aynen öyleymiş..

Başka illeri bilmem ama Giresun ilinde bundan 75-80 yıl önce Giresun Halk-Evi kendi bünyesinde kurduğu Tiyatro Topluluğu ile en güzel tiyatro oyunlarını sahneler ve sahnelediği oyunu kendi ilinde gösterimini yaptığı gibi komşu iller başta olmak üzere o zor koşullarda bile Doğu Karadeniz Bölgesinin birçok iline tiyatro turneleri düzenlenirmiş…

Hatta o dönemler Giresun Halk- Evi; kültür-sanat, edebiyat, tiyatro ve diğer sosyal etkinliklere o kadar çok önem verir, o kadar çok önem verirmiş ki; Giresun il merkezi adeta bir satan merkeziymiş.

Köylüyü her konuda aydınlatmak için köy-köy dolaştıkları gibi tüm köylüyü ülkedeki ve dünyadaki gelişmeler üzerine bilgilendirir ve çeşitli sohbet toplantılarıyla haberdar edermiş…

Halk-Evi 1932 yılında Ankara’da kurulur-kurulmaz,ilk şubelerinden birisi 1933 yılında Giresun’da kurulmuş olup; hızlı bir şekildi halkı aydınlatmak için kolları sıvamıştır!

“Aksu Dergisi” diye bir dergi çıkarır ki, o günün zor koşullarında bu derginin içeriği o kadar dolu ki; insan bugünkü (en babayiğit dergi) ile mukayese bile edesi gelmiyor…

Hele hele ‘Sanat Sayfasında’ şu güzel üç sözcüğü kullanıyor;

“Asrımızın Üç Sevgilisi var: FİKİR-SANAT-ÇOCUK”

Ve çocukla ilgili düşüncelerini de ‘İsmail Safa’ isimli şairin şu güzel dizelerle süslüyorlar sayfalarını;

“Çocuğa bir çocuk gibi uyarım,

Çocuğa uymada ben zevk duyarım.

Çocuk hayat bahçemizin çiçeğidir,

Çocuk; hayat, saadet ve istikbaldir.”

Yıl 1940 yıllarıdır…

O yıllarda Giresun Halk-Evinin Başkanı; Eşref DİZDAR’dır…

Tiyatro Kolunun o yıllardaki yönetmeni; Mehmedali Çamlica’dır.

Giresun Halk Evi Tiyatrosu 1940 yılında iki oyunu birden sahneler.

Bunlardan birisi; “YALNIZ BİR KELİME” oyunu

İkincisi; “HİSSEİŞAIYA” oyunudur…

Her yıl olduğu gibi bu oyunları da başarıyla sahneleyip, il merkezi Giresun’da gösterimini yaptıktan sonra da, 1940 yılının 10 Nisanı ile 19 Nisan arasını kapsayan ‘9 günlük’ bir Doğu Karadeniz il ve İlçe ‘Turnesine’ çıkarlar…

Oyunlarını her sergiledikleri yerde çılgınca alkışlanırlar…

En iyisi ben size Rize ve Trabzon illerine yaptıkları tiyatro turnesini o günün gazete haberlerinden (o günkü sözcük yazımı dokusunu bozmadan) olduğu gibi aynen aktarayım;

“…Giresun Halk Evi Tiyatro Kolumuz, dokuz gün devam eden bir seyahat yapmış ve Rize ile Trabzon kardeş Halk Evlerini ziyaretle bu evlerde “YALNIZ BİR KELİME” ile “HİSSEİŞAYIA”adlı piyesleri muvaffakiyetle temsil etmişlerdir.

Bu turneye kıymetli Halk Evi reisimiz bay Eşref Dizdar’ın başkanlığı ile on üçü temsil kolumuzdan, altısı da ar kolumuzdan olmak üzere yirmi arkadaş iştirak etmiştir.

Bu temasların gerek Rize ve gerek Trabzon’daki iyi akislerini mahalli gazeteler neşriyatını gelecek sayımızda aynen neşredeceğiz.

Temsil kolumuz bu muvaffakiyetin verdiği sevgi ile sayın Giresun halkına da sahne zevkini yaratmak için “TIRTILLAR” Operasını temsile hazırlanmaktadır.”

Bütün bunlar 1940 yıllarında yapılıyor ha!

Hemde ikinci Dünya Savaşının patlak verdiği yıllarda!

Hemde seferberliğin yaşandığı o zor günlerde!

Sanat küçümsenmiyor…

Sanata omuzdan bakılmıyor!

Sanata sırt çevirmek yerine, sanat ateşinin altı daha da harlanıyor!

Kim bilir; belki de ‘savaşın’ panzehiri ‘sanattır’ diye düşünülmüştür!

Şimdi düşünüyorum da; “Acaba günümüzde sanat yapmak için bu kadar çok zenginliklere sahip olmamıza rağmen, anlı-şanlı ve yaldızlı diplomalara sahip yönetenlerimiz ‘sanata’ ne kadar önem veriyorlar dersiniz?

Daha doğrusu önem vermek istiyorlar mıdır sizce?

Vallahi, eğer siz ‘veriyorlar’ diyorsanız; ben sizin kadar iyimser değilim!

Çünkü mal meydanda!

Görünen köyde kılavuz istemeyeceğine göre!

Ne diye iyimser olayım ki?

Hele-hele kitap okuma alışkanlığının tükenip, dibe vurduğu yerde!

Sanatın; tu-kaka sayılıp, içine tükürüldüğü!

Gerçek sanatın lüks sayılıp; rafa kaldırıldığı veya kaldırmak için her çareye başvurulduğu!

Topluma ‘ışık tutacak’ sanatın yerine, toplumu tüketim çılgınlığına yönlendiren (sözüm ona) abuk-sabuk, ipe-sapa gelmez, yoz bir kültür pazarlanmasının yapıldığı yerde ‘gerçek sanatı’ niye, niçin benimsesinler ki!

Demem o ki; bundan 70-80 yıl önce ülkenin dört-bir tarafında olduğu gibi Giresun’da da ‘tiyatro sanatı’ bir hayli önemsenir ve en kalitelisi yapılıyormuş…

Ve hazırladıkları eserler salt kendi ilinde değil, turneye de gidiliyor ve komşu illerde de gösteriliyormuş…

Ne diyelim?

“Darısı bugünlerin başına” desek, bilmem ki geri getirebilir miyiz?

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?