ELEŞTİRİ BİR HAKTIR VEYA ÇEŞİTLEMELER-3

ELEŞTİRİ BİR HAKTIR VEYA ÇEŞİTLEMELER-3

Bir beldeyi Müslüman’ların idare etmesi hak ve adaletin tesisi için elbette ki çok, ama çok önemlidir. Ancak bir beldenin Müslüman’ca yönetilmesi çok daha önemlidir. Eğer bir beldeyi Müslüman’lar yönetiyor, ama Müslüman’ca uygulama yapmıyorlarsa bu durum Müslüman’lar açısından telafisi çok zor, hatta imkânsıza yakın oranda zordur. Bu durumun Müslüman’lar tarafından benimsenmesi, desteklenmesi ise itikadî açıdan büyük tehlikelere, irtidat hadiselerine yol açar. Yaşamakta olduğumuz zaman diliminde ülkemizde ve dünyanın muhtelif bölgelerinde bu nahoş hadiseye maalesef şahitlik ediyoruz.
Mukaddes Kitabımız Kur’an-ı Kerim bir hayat kitabıdır, iki cihanda da kurtuluşun yollarını tarif eder, reçetesini sunar. O’nu hayata uygulayanlar dareyn saadetine ulaşır, uygulamayanlar ise felakete sürüklenirler. Ne var ki, Kur’an-ı Kerim sadece Âhiret’i ilgilendiren, dünya işlerine müdahil olmayan, hastalara veya ölülere okunan mezarlık kitabı gibi algılanmakta ve özellikle bazı çevrelerce böyle reklâm edilmektedir. Bu durum biz Müslümanlar için intihardır, felaket kapısıdır.
Kur’an-ı Kerim’i okumak fazilettir, ibadettir, güzeldir, gereklidir, elzemdir. Ancak okumak demek sadece mırıldanmak, telaffuz etmek demek değildir; O’nu anlamak demektir. Müslümanlar okuduklarını anlamadıkları, itibar etmedikleri için bizler Yüce Kitabımızdan gereği kadar istifade edemiyoruz. Zincirler kırılmalı, gerçekler tüm yönleriyle açığa çıkarılmalı, bu hususta bir devrim yaşanmalıdır.
Müslüman mahallesinde salyangoz satmak tabii ki çirkindir, ayıptır, hoş değildir. Bunlardan daha beter ve üzücü olan ise bu salyangozların alıcılarının yine şuursuz, yoz ve ahmak Müslüman’lar olmasıdır.
İman bir bütündür, bölünmez-bölünemez. Bir kişinin “bana şu hüküm ters geliyor, bu benim mantığıma aykırı, bana göre şöyle olması gerekir vs.” ifadeler kullanırsa iman cenahında arızalar oluşur. İman meselesi manavda sebze-meyve seçmeye, beğendiğini alıp, beğenmediğini geri bırakmaya gelmez. İman konusu “ya hep-ya hiç” prensibine uygundur. Söz gelimi, İslâm’da bin tane hüküm bulunsa, kişi bunlardan 999’unu şeksiz-şüphesiz kabul etse, diğer birisi için ise inkâr etmeksizin, “acaba mı, olabilir mi ?” veya benzeri duygularla şüpheye düşse, tereddüt etse iman etmemiş sayılır, inandığı diğer 999 hüküm geçersiz olur.
İslâm dünyası güçsüz değil, başsızdır. İmamesi kopmuş tesbih taneleri gibi darma-dağınık olan halkı Müslüman ülkelerin içinde bulundukları bu perişan halin en büyük sebebi Halifenin ve Hilafetin olmayışıdır. Halife olmayınca fikirde, sözde ve icraatta birlik ve beraberlik sağlanamaz. Birlik ve beraberlik olmayınca da, tablo bu olur. Söylendiği gibi Âlem-i İslâm fakir-fukara, güçsüz ve zayıf değildir. Aslında Müslümanların yaşadığı bölgeler yer altı ve yer üstü olarak muhteşem zenginliklere sahiptir. Emperyalist odaklar bu zenginlikleri ele geçirmek için, bilerek ve kasten parçalara ayırdıkları devletçikleri devamlı savaştırmakta, bir araya gelmelerine mani olmaktadırlar. Bu işi başarmak için de her ülkede kullanabilecekleri iş birlikçilerini iktidara taşımaktalar ve o makamlarda uzun süre kalmalarını sağlamaktadırlar. Bunun için de sermaye, siyaset, basın, bilim, kültür, eğitim, san’at, savunma, adalet gibi mühim mevkileri dolaylı veya direkt olarak ellerinde veya kontrolleri altında tutmaktadırlar.
Bid’at ve hurafe; iman ve ibadet konularına sonradan yapılan ilavelerdir. Her bid’at merduttur ve her merdut ateştedir. Bid’at ve hurafenin iyisi kötüsü olmaz. Müslümanlar olarak bid’at ve hurafeler hayatımızı ihata etmiştir, kuşatmıştır. Bid’atlarla fazla meşgul olduğumuz için, maalesef İslâm’ın aslı ile ilgilenemiyoruz, dinimizin hükümlerine göre yaşayamıyoruz. Din olarak algıladığımız ve yaşadığımız bir çok şeyin dinimiz ile uzaktan-yakından ilgisi yoktur, ama insanların çoğu bundan habersiz.
Şuursuz Müslüman siyonizmin ordusunda er, emperyalizme gönüllü köle, kurda-kuşa yem, menfaat şebekelerine de dolgu malzemesi olmaktan asla ve kat’a kurtulamaz. Bilerek-bilmeyerek, ama mutlaka sonuç değişmez.
Ey insan ! Şu üç günlük fani dünyada kimsenin hakkını yeme, kimseye de hakkını yedirme. Kul ve hayvan hakkına riayet et. Tabiattaki tüm canlılara merhamet eyle. Unutma ki, Mahkeme-i Kübrâ’da zerre kadar da olsa her şeyin hesabı sorulacaktır. O mahkemenin Temyiz Makamı yoktur. Ve orada asla kimseye haksızlık edilmeyecektir. Selam Hakk’a tabi olanlara….
Ey İnsan ! Her yerde, her zaman ve her şart altında haksızlığa ve zulme mani ol, zalimlere meyletme, mazlumlara yardım et. Hak ve adaletin tesisi için gücünün yettiği kadar mücadele et, çalış. En mükemmel sermaye ve birikim budur. Selam ve dua ile…..

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?