DEVLET KÖYLÜYÜ DESTEKLEYECEKMİŞ KÖYÜNE DÖNMESİNİ ÖZENDİRECEKMİŞ

DEVLET KÖYLÜYÜ DESTEKLEYECEKMİŞ KÖYÜNE DÖNMESİNİ ÖZENDİRECEKMİŞ

Flaş…Flaş…Flaş…Flaş…
Bu ne güzel haber arkadaş!
Yıllardır köylerden-kente göç ediliyordu…
Şimdi de kentlerden-köylere göç başlayacakmış…
İnanın inansın;
İnanmayan inanmasın!
Haber verip, duyurmak benden…
Bende onun-bunun, elin yalancısıyım gardaş!
Hem neden olmasın?
Son otuz-kırk önce köylerden-şehre ve büyük sanayi kentlerine akın-akın göç başladı başlayalı, köylerde mezar kazmaya adam kalmadı..
Fakat buna rağmen -cemaat yok ama- eskiden bir cami yetiyordu şimdi boş köylerin cami sayısı üçe-dörde katladı!
Kim bilir; belkide -gerisin geri- dönüş yapılacağı bilindiği için bu hazırlıklar yapılmıştır…
Neyse, bu konu şimdilik bizim anlatacağımız konunun dışında…
Şimdi biz asıl anlatmak istediğimiz mevzuya tekrar geri dönecek olursak (ancak burada çok küçük bir saptama daha yapmak istiyorum;)
Sizlerinde bildiği çok iyi bildiği üzere, bundan 38 yıl önce 44 milyonluk nüfusun 16 milyonu şehirlerde yaşıyor…
Ve 28 milyonu köylerde ve kırsal alanlarda yaşıyordu…
Yani yüzde üzerinden ifade edecek olursak;
Kırsal kesimde yaşayanların yüzdesi: %64.1
Kentlerde yaşayanların yüzdesi ise; %35.9 idi…
Bugün, 2018 yılının son istatiksel rakamlarına göre ise;
% 93.3’ü şehirlerde ve büyük sanayi kentlerinde yaşıyor.
% 6.7’si ise köylerde ve kırsal alanlarda yaşamaya devam ediyor.
Ve buraya kadar olan sohbetimizi kısaca özetleyecek olursak;
Köylerde ve yaylalarda nadasa bırakılmış toprak adam arıyor…
Büyük sanayi kentlerinde ise; kalabalıktan adam nefes alamıyor!
Bir yerden-bir yere, yürümeye yol bulamıyor…
Ayda zar-zor aldığı askeri ücret yetmediği için açlıktan nefesi kokuyor!
Ve tekrar köyüne dönebilmek için cebinde parası-pulu olmadığı içinde, derdini kimselere anlatamıyor!
İşte bu sosyal ve ekonomik açmazları ve yaraları görmüş olacak ki büyüklerimiz; şimdi şehirlere yığılmış ‘köylü göçünün’ tekrar geriye, köylerine dönmeleri için; özendirici mastır projeler üretip, köylüyü şehirlerde aç-arık yaşamaktan kurtarıp ‘gerisin-geri’ köye göç projeleri yapıyormuş!
Ki; köyüne dönsün de, adam gibi temiz hava alarak yaşasın diye!
Yani sözün kısacası, duyduğuma ve duyumlara göre;
Köy ve köy sorunlarıyla ilgilenen;Bakanlık Birimleri ve Bileşenleri büyük kentlerde -gün sayarak yaşayan- köylü ve çiftçilere tekrar köylerine dönmek için büyük fırsatlar yaratıyormuş!
Örneğin:
Yıllaaar-yıllar öncesi köyünü terk eden köylünün daha geride evi barkı kalmadığı için ona tekrar -uzun vadeli kredilerle- köyünde bir ev yaptıracakmış…
Örneğin;
Tarımda tekrar tarlasında üretime geçmesi için; çiftçiye organik tarım yaptırmak için her türlü altyapıyı oluşturup, ne yapılması gerekiyorsa; her türlü kolaylığı sağlayacakmış…
Örneğin;
Babadan-atadan kalma yaylalarında -hayvan yetiştiriciliğinin- bir an önce yaşama geçirilmesi için -uzun vadeli kredilerle- kolaylık sağlayıp, bundan sonra artık dışarıdan ‘kurbanlık hayvan’ ithal edilmemesi için; köylüye her türlü kolaylıklar sağlanacakmış…
Ki, örneğin;
Yaylalara yapılacak olan evler ve ahırlar -doğanın yapısının ve dokusunun bozulmaması için- bizzat evlerin ve ahırların projesi devletin mimar ve teknikerleri tarafından çizilip ve yapılacak olan yapılar ona göre yapılacakmış…
Ve bütün bu altyapı çalışmaları yapılıp-bitirildikten sonrada köye dönecek olanlar, hiçbir masraf yapmadan köyüne kadar ulaşımı devlet tarafından olacakmış…
Niye şaşırdınız öyle birdenbire?
Ne demişler; “taş yerinde ağırdır”
Üstelik köylü üretimin içinde olup, kendi işinin efendisi olacağına göre neden olmasın bütün bunlar?
En azından bir dilim ekmek peşinde koşarken; şehrin gürültüsü içinde güme gitmeyecek köylü vatandaş!
En azından boğaz tokluğuna öteye-beriye koşmayacak!
Geleceği güvence altına almak için; sigorta ise sigorta…
Sosyal güvence ise, sosyal güvence…
Sosyal bir devlet; bu güvenceleri istese köyde işinin başında olan köylüye bunları sağlayamaz mı?
İstese bal gibi de sağlar…
Şimdiiiiiiii!
Gel-gelelim eğri oturup, doğru konuşmaya…
Kusura bakmayın, sizlerinde zamanını aldım veya çaldım ama;
Bütün bunlar -patenti bana ait olan-benim saçmalıklarım!
Ceviz kabuğunu doldurmayan abuk-sabuk konuşmalarım!
Ha şimdi sizde diyeceksiniz ki; “Yahu saçmaladığını biliyorsun da neden durup-dururken bizim zamanımızı çalıyorsun?”
Vallahi böyle düşünüp, böyle soru soranlara da söyleyecek hiçbir sözüm yok işin doğrusu…
Ancak insanın saçmalayacağı tutunca gelişigüzel saçmalıyor ya!
Benim ki de bu hesap; (eğer söylenenler doğru ise ve iddia edildiğine göre)
Doğu Karadeniz Bölgesinde yaylalarımızın en güzel yerlerini Araplar, dolar karşılığında birer-birer satın alıyorlarmış da, onun için saçmalıyorum biraz da!…
Hani birde -kendi yöresinin insanı- baba-dede ocağı yaylasına bir şey yapınca; kapı komşusu birdenbire çevreci oluveriyor ve nasıl oluyorsa birdenbire doğanın dokusunun bozulmasını istemiyor ama; her nedense Arap Şeyhlerinin, zenginlerinin yaylalarımızı ve sularımızı-sellerimizi satın almasına da ‘gıkını’ çıkartmıyor!
İşte biraz da bu yüzden saçmalıyorum!
Neyse…
İki-üç gündür (yaylada yeri-yurdu olmayan birisi olarak üstüme ne vazifeyse) yaylalar konusunda çene çalıp duruyorum…
Bu kadar yeter deyip;
Bir başka konuda görüşmek üzere hoş kalın…
Hoşça kalın…
Ama yinede düşünce eyleminden uzak kalmayın…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?