Satıyoruz!…
Satıyoruuuuzz!
Saaaattık!..

Meğer satılacak ne kadarda şeyimiz varmış…
Sat-sat bitiremiyoruz…
Bir türlü sonunu getiremiyoruz!

Hadi eskiden ‘kağıt fabrikaları’ zarar ediyor diye birilerine -yok fiyatına- sattık…
En büyük kuruluşlarımızdan birisi saydığımız Tekele ait ne kadar fabrika ve tesis varsa; hepsinin anasını ağlattık!
Şeker fabrikalarını ‘sırtımızda kambur oluyor’ ve üstelik millet çok şeker tüketmenin sayesinde ‘şeker hastası’ oluyor diyerek, ne kadar ‘şeker fabrikası’ varsa hepsini yabancılara birer birer satıp, yakamızı kurtardık!
Kısacası…
Velhasıl kerim;
“Devlet ticaretle uğraşmaz’ şemsiyesinin altına sığınarak bütün üretim yapan fabrikalarımızı -yok pahasına- zarar ediyor diye satıp savdık!

Şimdi sizde belki haklı olarak diyeceksiniz ki;
Yahu, hadi o fabrikaları zarar ediyor…
Sırtımızda bayağı kambur oluyor…
El-alem hızlı bir şekilde küreselleşirken ve hızlı bir şekilde sermaye dolaşımıyla ilgilenirken…
Bizim devlet olarak ticaretle uğraşmamız ele-güne ayıp oluyor.. diye düşünüyorsanız “haklısınız” diyeceğim demesine de…

Ancak diyemiyorum..
Ve aklıma birdenbire şu soru geliveriyor;
“Peki, toplu tüketim alanına açılmayan Tank-tüfek, fabrikası da mı zarar ediyordu Allah aşkına?” diye bir soru geliveriyor insanın aklına…
Hani ‘Katarlılara’ 25 yıllığına mı-ne işletme hakkını devretmişler ya…

Galiba tıpkı ‘tank-Palet fabrikası’ gibi Çanakkale ve İstanbul Boğaz işletmeleri de zarar etmiş olacak ki -duyduğumuza göre- ‘boğazları’da özelleştirmek için, yani birilerine kiralamak için kolları sıvamışlar…

Bazılarına göre çok önemli olan bu ‘özelleştirme’ olayını gazete sayfalarından okuyup ve televizyon haberlerinden dinlediğimiz gibi, aynı zamanda Giresun milletvekili Necati Tığlı, boğazlardan sorumlu ‘bakana’ bir soru önergesi vererek bu durumu soruyor;

Ve soru önergesinde şöyle diyor;
“1986’dan bu yana 70 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. Bunun 62 milyar doları AKP döneminde gerçekleşti. Kılavuz ve Römorkör Hizmetleri yeniden düzenlenerek, Boğazları özelleştirmenin temeli mi atılıyor?”

Ve şöyle devam ediyor sormaya;
“Bu hizmetlerin özel kuruluşlara devredilmek istenmesi stratejik öneme sahip Boğazların güvenliğini etkilemeyecek midir?”

Haklı…
Sapına kadar haklı bir soru soruyor Giresun Milletvekili Necati Tığlı…

Ki; 2002 yılında çıkarılan bir yönetmenlikte aynen şöyle diyor:
2002 YÖNETMENLİĞİ
İKİNCİ BÖLÜM
-Kılavuzluk/ Römorkörlük Teşkilatları, İzin, Komisyon ve Teminat-

Teşkilatın yapısı:
Madde: 15- Türk Boğazlarındaki kılavuzluk ve römorkörlük hizmetleri, kamu eliyle yürütülür. Bu yetki özel kuruluşlara devredilemez…

Herhalde sayın milletvekili Necati Tığlı’da bu maddelere dayanarak bu soruyu ilgili bakana sormuş olmalı ki; bende biraz amiyane bir tabirle “sapına kadar haklı” ibaresini kullandım…

Özetleyerek sonlandıracak olursak;
Ve sonlandırmadan önce de azcık “eğri oturalım, doğru konuşalım” sözünü kendimize -geçicide olsa- düstur yapacak olursak;
Sata-sava daha neyimiz kaldı Allah aşkına?

Değirmenin suyunu savdık; derelerin, çayların hepsini sattık…
Dağları, ormanları gözden çıkardık…
Yaylalarımızı turizme açalım dedik; yerli sermayeyi ıskalayıp, Arapları burulara kadar çağırdık…
Petrollerimizin işletmeciliği yabancıların ellerinde…
Yeraltı zenginliklerimizin ihalesi çoktaaan yapılıp, sadece kazmanın vurulacağı günü bekliyor!
Tarım-tarla işlerini zaten IMF ‘nin keyfine bıraktık…
Elimizde-ayağımızda ‘kendimize ait’ diyebileceğimiz bir küçük atölyemiz bile kalmadı…
Eh, şimdi de (eğer söylenenler doğruysa) bir zamanlar emperyalizm döneminin en modern silahlarıyla geçemediği ‘Boğazları’ bu kez en kolay yoldan ‘sermayenin gücüyle’ geçiyor ha?
Şimdi anlaşılıyor ‘Çılgın Boğaz Projesinin’ kimler için yapılmak istendiği!

Ne diyelim?
Zaten geriye diyecek bir şeyde bırakmamışlar!
Hani şu çok bilinen halk söylencesiyle ifade edecek olursak;
“Değirmeni sel almış, bizim takılcak arayacak halimiz yok ya!”

Bir başka sohbette görüşmek üzere;
Hoş kalın,
Hoşça kalın,
Sağlıcakla kalın,
Siz yinede;
Ülke sorunlarından uzak kalmayın…