BİR YİĞİT ÖLMÜŞ DİYELER ÜÇ GÜN SONRA DUYALAR

BİR YİĞİT ÖLMÜŞ DİYELER ÜÇ GÜN SONRA DUYALAR

Ünlü ozanımız Yunus Emre,
Bir dörtlüğünde aynen böyle diyor.

Demek ki bu imbikten süzülmüş ve demlenmiş dizeler;
Sadece yüzyıllarca önce yaşanan bir olayı dile getirmemiş.
Bence günümüzde yaşanan olaylara da bir yanıt vermiş!

Sözü daha fazla uzatmadan şuraya getirmek istiyorum;
Bundan yaklaşık 40 yıl önce Dereli Merkez Atatürk İlkokulunda öğretmen olarak çalışıyordum..
Yani 12 Eylül 1980 Cuntacıların darbe yapıp başa geldiği tarihe kadar, yani yaklaşık 8 yıl Dereli Merkez İlkokulunda çalıştım…

Çalıştığım bu süre içerisinde birçok mesai arkadaşlarımla dost ve birçok mesai arkadaşımla da hiç yoktan didişip dalaştım!
Bu didişip dalaşmaların kimisi ipe-sapa gelmez konular…
Kimisi ise düşünsel farklılıklardan kaynaklanan konulardı…
(Didişip dalaştığım mesai arkadaşlarımı bir tarafa bırakacak olursam)
En iyi anlaştığım mesai büyüklerimden birisi de bütün samimi içtenliğimle söyleyebilirim ki. değerli ağabeyimiz ve okulumuzun kol emekçilerinden Mustafa ÇAYAN’dı…

Değerli büyüğüm Mustafa Çayan ağabeyimle 8 yıl aynı çatının altında mesai birlikteliği yaptık…
Bu sekiz birbirimizi hiç kırmadık…
Bırakın 8 yıl birlikteliği bir tarafa, beni Dereli Merkezden alıp dağ başlarında dolaştırsalar da, birbirimizi görünce birbirimizi sarılıp hasret duyguları içerisinde kucaklaşır, birbirimize samimi bir şekilde sarılırdık…

İşte böylesine saygı duyduğum ve sevdiğim bir büyüğümüzün bu dünyaya veda edişini Yunus Emrenin’de dizelerinde belirttiği gibi ölümünden üç gün sonra duydum…

Üstelik sosyal medya sayfalarında duyurulmasına rağmen…
Üstelik Giresun merkezde de ölüm ilanı verilmesine rağmen..
Benim hangi gaflet yanım ağır bastıysa duymadım…
Eğer duymuş olsaydım, bu değerli ağabeyimi son yolculuğunda hiç uğurlamaz mıydım…
Ama neden sayarsanız sayın; kısmet değilmiş…

Şimdi belki diyeceksinizdir ki; “peki sonra nasıl öğrendin?”
Hemen yanıtlayayım; yine de sosyal medyadan öğrendim.
Ve haberi duyunca biraz duraklayıp, birazcık da ürperdim…
Bir anlık duraklamadan sonrada zaman tüneline girip, tekrar çok gerilere giderek ve kendi-kendime içimden şunları geçirdim;

“Hey gidi Mustafa ağabeyi hey!…
Seninle aynı çatı altında 8 yıl mesai birlikteliği yaptık.
Ve hiçbir zaman birbirimize ‘gözünün üstünde kaşın var’ deyip birbirimizi kırmadık…

Şimdi o yıllar öncesine dönerek düşünüyorum da;
“Sen öğlen yemeklerini hep gazete okuyarak yerdin.”
Özel sohbetlerimizde derdin ki;

“Yahu Şaban hocam, yemek yerken bir yandan da gazete okumayı çok seviyorum. Belki inanmayacaksın ama gazete okurken yediğim yemeğin tadı/tuzu daha da başka oluyor.” derdin.

Değerli büyüğüm Mustafa Çayan ağabeyi, o günler daha çok Günaydın gazetesiyle, Hürriyet Gazetesi alır okurdu…
Ve o her gün muntazam bir şekilde gazete alır okurken ise birçok öğretmen arkadaşımız ise gazete okumayı adeta lüks sayar ve okumazdı…

İşin en ilginç ve düşündürücü yanıysa;
1970’li yılların ortalarında ‘Vatan Gazetesi’ ile ‘Yeni Ortam’ gazetesi daha çok bizim gibi düşünenlerin okuduğu gazeteler olup, bu gazeteleri birçok meslektaşımız “bu gazete komünist gazete” deyip okumazken, okulumuzun kol emekçisi Mustafa ÇAYAN ağabeyimiz, bu gazeteleri bizden isteyerek büyük bir zevkle okurdu…

Kim bilir, belkide aklın yolunda buluştuğumuz için seviyorduk birbirimizi…
İnsani duygularımızı belkide birbirimizle sevgi-saygı duygusunu ön planda tutarak sevip sayıyorduk birbirimizi…

Aaaaaahh,ahh!
Mustafa Çayan ağabeyle birlikte o kadar güzel sohbetlerimiz oldu ki…
Bunları bir sayfaya sığdırıp anlatamayacağım gibi aynı zamanda kendi özel duygularımla sizlerin kafasını da daha fazla şişirmek istemiyorum.

Ve her zaman olduğu gibi klasik bir vedalaşmayla;
Güle güle Mustafa Çayan ağabeyi…
Güle güle saygıdeğer büyüğüm…
Yolların ışık, mekanın cennet olsun…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?