BENİ SOKMAYAN YILAN HİÇ YAŞAMASIN!

BENİ SOKMAYAN YILAN HİÇ YAŞAMASIN!

Müslümanlar olarak, sadece yaptıklarımızdan ve söylediklerimizden değil, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan ve söylememiz gerekirken söylemediklerimizden de sorumlu olduğumuzun bilincinde olmamız gerekiyor.
Bu prensibi hayatın akışı içinde ilke edinir ve gereğini yaparsak, zulüm ve haksızlıkların büyük oranda ortadan kalkacağı bir vakıadır. Bugün dünyanın muhtelif yerlerinde ölüm ve zulüm kol geziyor, işkenceler ve insanlık dışı hadiseler devam ediyor, insanlar yurtlarından-yuvalarından kovuluyor ya da ayrılmak zorunda kalıyorlar ise, bazı insanların bu hakikati bilmiyor oluşu, bazılarının da üzerine düşen bu görevi eda etmeyişi yaşanan hadiselerde büyük etkendir.
Burada önemli olan ve meselenin püf noktasını oluşturan iki noktaya dikkat edilmesi gerekiyor ki, bunlardan birisi, işin adabına ve usulüne uygun olması gerekir, ikinci husus ise zaman ve zemin iyi tespit edilmelidir. Yani, secde zamanı secde, rukû zamanı da rukû yapmak gerekir; rukûa eğilmesi gereken Müslümanın secde etmesi anlamsız olur, değer ifade etmez.
Söz gelimi, icra edilmekte olan bir haksız uygulamaya o an değil de, başka bir zamanda veya zeminde; ya da faydadan çok zarar doğuracak bir tarz ve üslup ile müdahale etmenin kimseye bir faydası olmayacağı gibi, bunun sadece sorumluluktan kaçınma veya yasak savma ameliyesi olacağı unutulmamalıdır. Önemli olan, doğru olan şeyleri doğru zamanda, gerekli mekânda, uygun uslup ile, gerektiği şekilde söyleyebilmektir
Bilinmeli ve kabul edilmelidir ki, her iş ve hareket, söz ve tavır yerinde, zamanında, edebe ve usule uygun olarak yapılır ve söylenirse bir fayda temin eder. Buna mugayir hareket ve sözler “Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye” öz deyişini hatırlatır ve havanda su dövmekten, ya da boşa kürek çekmekten ibaret kalır.
Toplum içinde vuku bulan zulüm, işkence, haksızlık gibi hak ve adalete uygun olmayan; bu itibarla da, birçok insan için dünya hayatını zindana çeviren ve çekilmez hale getiren sebep ve etkenlerin başında, bir kısım etkili ve yetkili insanların, kurum ve kuruluşların bu sorumluluktan kaçınıyor olmaları; “bana ne, neme lâzım, dünyayı ben mi kurtaracağım, beni sokmayan yılan bin yaşasın, etliye sütlüye karışmam, suya sabuna dokunmam” anlayışına sahip olmalarıdır.
Beni sokmayan yılan bin yaşayacaksa, başka birilerini sokacaktır elbette. Ve tabii ki, bir başkalarını sokmadığı için bin yaşayan yılan da muhtemeldir ki gün olacak ve beni sokacaktır. Bu anlamda tehlike olan husus, yılanın birilerini sokmaması değil, tam aksine sokmasıdır. Zira yılanın görevi sokmaktır; eğer bu hayvan görevi ihmal ediyorsa ya onda tembellik vardır veya sokmadığı insanda problem vardır; ihanet, vefasızlık vs. gibi.
Halbuki, bu sakat ve arızalı anlayışın ne kâmil anlamda insanlıkla alakası vardır, ne de inanç bazında İslâm’la yakın veya uzak ilgisi vardır. Madem ki dünyada ve toplum içinde yaşıyoruz, o halde, cemiyet içinde vuku bulan her olay bizleri yakından ilgilendirir. İnsan olmamız hasebiyle, bu meyanda tabii ki birtakım sorumluluklarımız vardır ve bizler, bu sorumluluklarımızın bilincinde olduğumuz ve gereğini de yaptığımız oranda “yararlı ve faydalı” insanlar oluruz.
Âlem-i İslâm olarak Mübarek Kurban Bayramı günlerini idrak ediyoruz. Nefis muhasebesi için en uygun günlerdir bayram günleri. Hülasa olarak, kurban samimiyetin, sadakatin, teslimiyetin, ihlasın ve takvanın ayar taşıdır, nişanesidir. Dünya hayatı sınav salonu olduğuna göre, kaç soru soruldu, kaç soruya doğru cevap verebiliyoruz, bunun muhasebesini yapma zamanı gelmemiş midir?
Müslümanlar açısından sevinç, neş’e ve mutluluk kaynağı olması gereken bayram günlerinin hüzün mevsimine, acı günlere ve göz yaşı gecelerine dön üşmesinde bu kahrolası “neme lazımcı-bana neci” anlayışın katkısı ne kadar da büyüktür. İbrahimî bir duruş, Muhammedî bir tavır sergilemediğimiz müddetçe, bu hüzün tablosunun lehimize değişebileceğini düşünüyorsak, yanıldığımız, aldandığımız, avutulduğumuz ve uyutulduğumuz gündür.
Düşünsenize, tabir caizse-kendini korumak amaçlı da olsa- insanları sokması normal vak’a olarak değerlendirilen yılanlar sizi veya bizleri neden sokmuyor? Anormallik görevini ifa etmeyen, tembellik gösteren yılanlarda mıdır, yoksa azgın ve vahşi yılanların -her ne hikmetse- sokmadığı, rahatsız etmediği, zarar vermediği bazı insanlarda mıdır? Burada bir tuhaflık, bir gariplik yok mudur???.
Selam ve dua ile…
Mübarek Kurban Bayramı Âlem-i İslam ve insanlık için hayırlara vesile olsun, huzur, mutluluk, kardeşlik ve merhamet kaynağı olsun, inşallah…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?