BEN KARS YÖRESİNE GİTMEMİŞTİM GİTTİM-GEZDİM İŞTE GÖZLEMLERİM

BEN KARS YÖRESİNE GİTMEMİŞTİM GİTTİM-GEZDİM İŞTE GÖZLEMLERİM

Şimdi bu üst-başlığı okuyanlar…
Ve beni yakinen tanıyan dostlar diyeceklerdir ki;
“Yahu be adam, sen bildiğimiz kadarıyla dünyayı gezdin dolaştın da, kendi ülkende hala gezmediğin yerler mi var?” diyorsanız…
Kısacası böyle düşünüyorsanız…
Yanıt şu olur; “Evet, ne yalan söyleyeyim var”
Hatta üstüne-üstlük daha gitmediğim birçok yer var.”
El-alem bizim ülkemizin her yerini dünyanın en öteki ucundan gelip dalaşırken, biz kendi ülkemizde hala gezemediğimiz yerler varsa; siz buna ister duyarsızlık deyin…
İster; ekonomik nedenlerden dolayı sayın…
İlgisizlik deyin…
Gezi kültüründen bile yoksunuz deyin..
Ne derseniz deyin…
Neden sayarsanız sayın…
Sizleri bilmem ama benim bu güzel ülkemde (sürgün gittiğim yerler hariç) hala gidip görmediğim yerler var…
Biraz ironi ve belki mizah gibi olacak ama “Bu zamana kadar gidip gördüğüm yerleri de sürgünler sayesinde görmüşüm. İyi ki sürgün etmişler de görmüşüm” diyesi geliyor insanın…
Her neyse…
Sözü fazla uzatmadan tekrar konuya geri dönecek olursak…
Geçen yıl tiyatro oyuncularımızdan Fırat Onur Altay, her ne kadar İstanbul’da doğup büyüsü de, Kars-Kağızman kökenlidir.
Ve Giresun’dan evlendiği için de Giresun’da ikamet etmektedir.
Yani demem o ki; Fırat’la ta geçtiğimiz yıl Kars ve yöresini gezmeye gidecektik; gidemedim…
Demek ki kısmet bu seneye imiş ve geçtiğimiz günlerde gittik.
İyi ki de gitmişiz…
“İyi ki de gitmişiz” diyorum…
Çünkü son otuz yıldır beynimin içinde mevzi kazanan magazin içerikli, yapmacık davranışlı ortamdan iyice bıkmış ve iyice gına gelmiş ve yorulmaya başlamıştım..
Yani daha açık bir ifadeyle söyleyecek olursak; (bir zamanlar benim bölgemde de olan) samimi, içten davranan insanlar yok olmuş ve onun yerine tamamen tele-vole kültüründen beslenen ve doğallığı öteleyip, özenti kültürünü içselleştiren bir ortamda yaşamak beni adeta yormuştu…
Onun için herkes batıda sahil kenarlarını, sayfiye yerlerini ve lüks havuzları bulunan tatil yörelerini tercih ederken ben doğu bölgemizin Kars ve yöresini gezmeyi tercih ettim…
İyi ki de etmişim…
Rakım, deniz seviyesinden bir hayli yüksek olsa da…
Sabahtan öğlene kadar güneş ve öğleden sonra yağmur yağsa da…
Tertemiz bir havanın ve atmosferin içinde yaşıyorsun…
Sabahtan erken uyanıp ve yatağından kalkarken sanki 15 yaş daha gençleşmiş gibi kalkıyorsun…
Hava pırıl pırıl ve tertemiz…
Örneğin Kağızman’daysanız;
Kaysı dalları altın sarısı gibi…
Dallarında kuşlar, bir o daldan bir öteki dala uçup ötüşüyorlar…
Bazen tekli solo yapıyorlar, bazende adeta hep birlikte ve koro halinde bir senfoni orkestrası kuruyorlar…
Ve yorgun bedenler varsa; dinlendirmek istiyorlar!
Ki; beni iki günün içinde ziyadesiyle dinlendirdiler.
(Kars ve yöresi ile ilgili gezi-gözlemlerimi bu sayfada olduğu gibi Giresin Gündem Gazetesindeki köşemde de yayınlanan bu yazı sohbetini bir-iki gün seri halde sizinle paylaşmak istiyorum)
*** *** ***
Giresun’dan;ben,Fırat, Ender ve Semih dört kişi benim arabamla Kars yöresini gezmek için yola çıktık…
Yanımızda yol boyu yiyeceklerimiz olduğu gibi ben her zaman bir yere giderken yanımda -çocuklara vermek için- götürüp hediye etmek istediğim küçük öykü kitapları var…
Erzurum-Kars yolu üzerinde sohbet ede ede gidiyoruz…
Fırat,bizi Sarıkamış’ta beklemekte olan akrabası Umut’la ara sıra cep telefonuyla iletişim kuruyor…
Yani Umut bizi Sarıkamış’ta karşılamak için bekliyor…
Bir süre sonra Sarıkamış’tayız…
Bizi sabırla bekleyen Umut’la tanışmaktayız…
Umut’la heniz yeni tanışıyoruz ama Umut sanki beni kırk yıllık tanıdığı gibi o kadar içten davranıyor ve o kadar samimi ve yüzü hep güler bir biçimde her yeri gezdirmeye çalışıyor…
Önce Sarıkamış’ın tarihi eserlerinden (kalıtlar’) olan ve adeta bir kenarda yalnız-başına yaşamaya terk edilmiş Katerina Köşküne götürmek istiyor…
Hep birlikte Katerina Köşkü isimli tarihi köşke gidiyoruz…
Ve arabamızı tarihi köşkün kapısına park ettikten sonra köşkün içine giriyoruz…
Köşkün bazı duvarlarının dibi delik-deşik…
Çünkü duvarın diplerinde define avcıları define aramışlar…
Bulmuşlar mı?
Bulunup-bulunmadığını hiçbir kimse bilmiyor ama; bilen bir şey var ki; kazma-kürek darbesiyle Köşkün anasını ağlatmışlar…
Halbuki merkezi ve yönetsel erkler tarafından korumaya alınsa…
Bu kendine özgü mistik bir öyküye de sahip olan Tarihi Katerina Köşkünün ulusal ve uluslararası tanıtımı yapılıp ziyarete açılsa;
Yöre halkı bu tarihi hazineden hep birlikte yararlanacaklar…
Ama ne yazık ki,bu zamana kadar gelip-geçen bütün yöneticiler, bunu düşünmemişler veya da düşünmek istemiyorlar…
Her neyse…
Katerina Köşkünde pırıl-pırıl iki genç kız öğrenciyle tanıştık…
Birisi 8 sınıfta okuyormuş ve bir diğeri de liseye yeni gidecekmiş.
Kendilerine yanımda getirdiğim birer kitap hediye ettim…
Çok sevindiler…
Ve bizleri uzaktan izleyen anneleri benim kızlara kitap verdiğimi görünce yanımıza yaklaşıp, benimle tanışmak istediler…
Tanıştık…
Hatta mutluluklarını ifade ettikten sonra da kitap hediye ettiğim kızlarıyla birlikte bir hatıra fotoğrafı çektirmemi istediler ve cep telefonlarıyla birlikte fotoğrafımızı çektiler…
(Görselde paylaştığım fotoğraf)
Yarın; Kazakistan ve Kuloğlu köyüne gidiyoruz
Ve Tandır Ekmeği yapan köylü kadınlarla tanışıyoruz.
Yarın tekrar görüşmek üzere…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?