Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
ATATÜRK ROZETLİ ESKİ EĞİTİMCİLER
  • 0
  • 168
  • 01 Haziran 2020 Pazartesi
  • +
  • -

 

‘Emekli eğitimciler’ diyemiyorum;
Çünkü;
Atatürk rozetli devrimci öğretmenlerin ’emeklisi’ olmuyor…
Onlar kendisine ’emekli’ diyenlere kızıyor;
“Eğitimcinin emeklisi olmaz”
“Son nefesine kadar aydınlatmaya ve görevini sürdürmeye devam eder” diyor..
Evet sevgili dostlar,
İki gün önce bu sayfa üzerinden söylediğim gibi, Cumartesi ve Pazar günkü ‘sayfa sohbetlerimi’ gittiği yere kadar, eğitimcilerin anıların paylaşmaya devam edeceğim..
Ve burada bir yanlış anlaşılma olmasın diye de, küçük bir uyarı yapma gereksinimi duyuyorum, o da şu;
Emekli Eğitimci Anıları derken, sakına-sakın salt Giresunlu ve Giresun Öğretmen okulundan mezun olanların anıları olarak algılanmasın…
Paylaşmak için bana gönderilecek anılar, ülkenin herhangi bir Öğretmen okulundan mezun da olabilir.. Birbirimizle tanışmamış da olabiliriz..
Önemli olan;birlikte kullandığımız meslek adresimiz..
Örneğin ben bugün Ladik-Akpınar Öğretmen Okulundan mezun olan ve bundan yaklaşık 45 yıl önce Giresun’da müfettiş (eğitim denetçisi) olarak görev yapan Şahin EREN’den dinlediğim bir anıyı anlatmak istiyorum…
Ancak, anıyı anlatmaya geçmeden önce izniniz olursa sözünü ettiğim eğitimci ve eğitim denetçisinin (tanımayanlar için) kısaca bir nitelik tanımlaması yapmak isterim..
Sözünü etmek isteğim eğitimci;
Ladik-Akpınar Öğretmen Okulundan mezun olmuş..
Bildiğim ve (aklımda kaldığı kadarıyla) Tokat kökenli…
Bir süre köylerde ve dağ başlarında ilkokul öğretmenliği yapmış.
Ve daha sonra da pedagojik eğitim alarak ‘eğitim denetçiliği’ görevini sürdürmeye başlamış..
Şu an bildiğim kadarıyla yaşamını Ankara’da sürdürüyor..
Atatürkçü bir kimliğe sahip..
Bireyci mutluluğu öteleyip, toplumcu ve kamusal mutluluğu ilke edinmiş bir eğitimci..
Öğretmenlik eğitimi aldığı okullarda bilimin ışığıyla aydınlanmış ve edindiği bilimsel aydınlığı oradan-oraya ve her gittiği yere taşıyan toplumcu ve devrimci bir kişiliğe sahip…
Meslek yolculuğuna başladığı günden bu yana hala ‘toplumsal mutluluğu’ yakalamak için mesleki ve toplusal örgütlenmeyi benimseyen ve yakalamaya çalışan bir Atatürk devrimcisi..
Şimdi bundan 45 yıl önce anlatığı ‘anıyı’ (Belleğimde kaldığı kadarını) sizlerle de paylaşmak isterim..
Ve söz ‘Eğitim Denetçisi’ Şahin Eren’de;
“Bir kış günü Vezirköprü’nün en yüksek noktasında ulaşımı zor, kuş uçmaz, kervan geçmez denilecek kadar mahrumiyeti olan bir köy okulunu denetlemeye gittim.
Benim kendime münhasır bir özelliğim vardır, o da şu;
Ben denetleme yapmaya gittiğim her okulda, mutlaka öğretmen arkadaşın kaldığı yerde birlikte kalmayı tercih etmişimdir..
Yani öğretmen evli-barklı eşiyle birlikte kalıyorsa, zaten evinde misafir için yedek bir yatağı vardır..
Bekarsa, öğretmen arkadaşla aynı yer yatağını paylaşmaktan da hiç gocunmam…
Daha doğrusu, köy okullarını denetlemeye gittiğimde asla hali vakti yerinde olan bir köy ağasının ve Muhtarın evinde konuk olmayı değil; O geceyi meslektaşımla birlikte sohbet ederek geçirmeyi tercih ederim..
Ve her gittiğim köye’de mutlaka ve mutlaka çantamın içine bir ufak rakı sıkıştırır öyle giderim..
Ve ziyaret ettiğim meslektaşımla oturup, birlikte iki kadeh rakı içerek sohbet etmeyi severim..
Neyse..
Tekrar konuya geri dönecek olursak…
Vezirköprü’nün en son noktasında bir Köy okulunu ziyaret ettim.
Okulda bir bekar öğretmen çalışıyor..
Yani ‘Birleştirilmiş Sınıf’ olarak eğitim veriyor..
Bu genç öğretmen arkadaş üç yıldır bu köyde çalışıyormuş..
İlçe merkezine de her zaman gidemiyor ve toplantıdan toplantıya ve bazende iki ayda-bir veya da üç ayda-bir maaşını almak için ilçeye iniyormuş…
Her neyse..
Akşam oldu..
Öğrenciler evlerine gidince öğretmen arkadaşla oturduk sohbet ediyoruz…
Sohbet ediyoruz etmesine de; oda da soba yanmasına rağmen yinede odanın içerisi buz gibi…
Yani üşüyoruz..
Genç öğretmenin kaldığı bina eski bir köy evini öğretmen evine dönüştürülmüş okula yakın ahşap bir ev..
Öğretmen arkadaş, elinden geldiği kadar duvarları eski gazete kağıtlarıyla kaplamayı kaplamış ama; rüzgar yinede bir yerden girip, bir yerden çıkıyor…
Sözü uzatmayalım..
Öğretmen arkadaş,kendi olanaklarıyla bir sofra hazırlayıp kurdu.
Bende çantamdan ufak rakımı çıkararak; “İçki içiyor musun?” diye sordum..
“İçmiyorum” dedi..
(İçimden; herhalde benim yanımda içmek istemiyor) diye düşünüp;
“Arkadaş bak gördüğün gibi ben sana konuk oldum. Bu akşam amirlik-memurluk yok, içiyorsan birlikte oturup içip ve sohbet edeceğiz” dedim..
Ancak, gerçekten içki kullanmadığını söyleyince genç öğretmen arkadaşa; “Hiç mi içki kullanmıyorsun?” diye sordum…
“Hiç kullanmadım” deyince, bende şaka yollu;
“O zaman benim hatırım için bu akşam bir bardak içersin” dedim.
Ve bir çay bardağının içine ona rakı doldurdum…
Birlikte bardak kaldırdık…
Ancak, öğretmen bardağı ağzına götürüp bir yudum aldıktan sonda ve ağzını buruşturarak; “Oooff çok acı, ben bunu içemeyeceğim” diyerek, içmekten vazgeçti..
Bende daha fazla üstelemedim… ve gündelik sohbetle başlayıp, mesleki sohbete geçerek; “Kitap okuyor musun?” dedim…
Odanın bir köşesinde yığdığı kitaplara göstererek;
“Okuyorum” dedi…
“Öyle ya” dedim..
“Bu dağ başında sana kitaplardan başka arkadaşlık yapacak kimse yok.” dedikten sonra bir süre kitap ve okuma alışkanlığı üzerine sohbet edip, sohbetimizi mesleki konulara evirdik..
“Milliği Eğitimin mesleki ve resmi dergisi olan ‘Tebliğler Dergisini de okumayı ihmal etme sakın” deyince “okuyorum hocam” dedi.
Ve benim mesleki sohbetimizle örtüşen bir konu için Tebliğler Dergisinde şu konu çok önemli onu mutlaka okumalısın” dedikten sonra (derginin sayısını söyleyerek) bana getirmesini istedim;
“Sen söyle hocam ben bilirim” dedi..
Ve hakikaten de sözünü ettiğim konuyu ezbere biliyordu…
Ancak ben -emin olmak için- yine de getirmesini ısrar etmeme rağmen;
“Hocam getirmeme gerek yok, siz bana hangi konuyu sormak istiyorsanız sorun ben söylerim” diyordu..
Bu kez ben;
“Yahu bunları ezberinde nasıl tutuyorsun?” diye sorunca, bana tavana kapladığı ‘Tebliğler Dergisinin’ sayfalarını göstererek;
“Hocam sırt üstü yatınca, mecburen bu maddeleri ezberliyorum” dedi..
Şaşkınlığım geçince sordum; “Ama bunun bir suç olduğunu sen bilmiyor musun?”
“Biliyorum hocam!”
“Suç olduğunu biliyorsun da, o zaman neden resmi gazetenin sayfalarını tavana kapladın?”
Öğretmen buruk bir tebessüm içinde;
“Tavana bu bunları kaplamayıp da, soğuktan ölse miydim yani?
Hocam, devlet bu dağ başına okul açmasını biliyor da, neden öğretmenin kalacağı yeri düşünemiyor?
Şimdi bu konu da suçlu yine öğretmen mi?”
Söyleyecek söz bırakmamıştı bana genç öğretmen..
Sustum..
Çünkü öğretmen haklıydı…
Ve böylesine yüksek sesle eleştirisel düşündüğü içinde kendisini tebrik edip ve raporunu en yüksek puandan doldurdum.”

NOT; Görselde paylaştığım fotoğraf, 2017 yılında Ladik Akpınar Öğretmen Okulu mezunlarının geleneksel ‘buluşmasından’ olup, ayakta duranlardan sol başta duran Şahin EREN’dir..

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM