ATATÜRK HEP BAĞIMSIZLIKTAN YANAYDI YASAKLARIN ARKASINA HİÇ SAKLANMADI

ATATÜRK HEP BAĞIMSIZLIKTAN YANAYDI YASAKLARIN ARKASINA HİÇ SAKLANMADI

Kim ne yaparsa-yapsın…
Kim hangi suçlamayla sataşırsa sataşsın…
Hangi güç; güneşin önünü balçıkla sıvamaya çalışırsa-çalışsın…
Havasını alır!
Çünkü güneşin önünün balçıkla sıvanamayacağını sadece bilim adamları değil, cümle-alem biliyor!
Altın ve mücevherin -pisliğe düşürülmekle- değerinden hiçbir şey kaybetmeyeceğini artık küçücük çocuklar bile biliyor!
Onun için ‘büyüklüğünü’ bütün dünyanın kabul ettiği ve birçok dünya ülkesinin en büyük meydanlarına ‘heykellerinin’ diktiği, cadde ve sokaklara ismini verdiği Mustafa Kemal Atatürk’e kendi kurduğu ülkede her-kim hakaret ederse etsin…
Hangi kuvvet -gariban halk çocuklarını öne sürerek- o büyük insanın eserlerine, ilkelerine ve manevi şahsiyetine saldırı yaparsa yapsın!
Onun ‘bağımsızlığa’ karşı olan sevdasını tarihin sayfalarından silip-atmak mümkün değildir…
Ki, o büyün insan eğer emperyalistlere karşı bir savaş vermişse;
Bağımsızlığa olan tutkusundan dolayı vermiştir…
Ulusunu her türlü esaretten kurtarmak için vermiştir!
O büyük insan ki; “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” demişse;
‘Özgürlüğe’ karşı olan sevdası yüzünden dövüşmüştür dünyanın başına bela olan emperyalist ittifak güçleriyle!
Herkes kendi toprakları üzerinde doya-doya, sere-serme, gülüp oynasın diye özgürlüğüne kavuşmasını istemiştir bu toprakların…
Ve o emperyalistlerin korkulu rüyası Mustafa Kemal Atatürk ki;
Ülkesini emperyalistlerin işgalinden kurtarmış…
Kurtarır-kurtarmaz; yepyeni bir ülke kurmayı başarmış!
Sarayın dışarıya olan borçlarını ödedikten sonra, bizlere borçsuz harçsız bir ülke bırakmıştır…
Kurduğu cumhuriyette 15 yıl yaşamış ve bu süreç içerisinde tam 46 fabrika kurmayı başarmış bir lidere çamur atmakla, onun ilke ve eserlerine dil uzatmakla; onu nasıl ortadan yok edebilirler ki?
O büyük insan ki; okuduğu binlerce kitabın altını çizip not almış.
Toplumun bir an önce ve ‘topyekun aydınlanması’ için okuma seferberliği başlatmıştır…
O büyük insan ki;”Fikirler, topla tüfekle asla öldürülemez” sözünü kendisine olduğu gibi birlikte yaşadığı topluma felsefe yapmış..
Ve oldum-olası da kendisini hiçbir zaman yasakların arkasına saklamamıştır.
Dostlarıyla rakı sofrası mı kuracak; hiç kimseden saklamadan rakı sofrasını kurdurmuştur.
Hiçbir kimseden saklamadan rakısını yudumlamayı bilmiştir…
Satranç veya tavla’mı oynamak istiyor; herkesin izleyebileceği şekilde tavlasını oynamıştır…
Kısacası; hiçbir zaman feodal yasakların arkasına saklanmamış ve nasıl davranması gerekiyorsa; öyle özgürce davranmıştır…
(durun, mademki söz içki masasından açıldı, en iyisi yaşanmış bir olayı -bilmeyenler için- Nuri Kurtcepe den alıntı yaptığımız şu yaşanmış öyküyü de paylaşayım sizlerle)
Yıl: 1901
Mustafa Kemal, bu tarihlerde İstanbul-Harbiye’de öğrencidir.
Hafta sonları ‘Pangaltı’da bir meyhaneye takılır ara-sıra…
Meyhanecinin adı; Barba’dır..
Eh, öğrencilik hali bu ya; bazen insanın üzerinde para bulunmaz ve bazen bulunsa da az bulunur.
Mustafa Kemal ise ara-sıra Barba’nın meyhanesine takılarak iki kadeh atar…
Ancak Barba ile iyice tanışık olduktan sonra da (ne olur ne olmaz belki ölçüyü fazla kaçırırız da para yetmez) düşüncesiyle Harbiye öğrencisi genç Mustafa Kemal, bir yandan içkisini yudumlarken, bir yandan da ara-sıra Meyhaneci Barba’ya;
“Param yok, yaz hesaba” der…
Ama bu şakalaşmanın sonunda da mutlaka parasını ödermiş.
Gel zaman-git zaman; Mustafa Kemal, subay olduktan sonra araya Çanakkale Savaşları girmiş…
Kurtuluş Savaşları girmiş…
Velhasıl-kerim Mustafa Kemal, uzun yıllar İstanbul’daki Barba’nın meyhanesine gitme fırsatı bulamamış…
Fakat günlerden bir gün aklına birden-bire öğrencilik yıllarında gittiği Barba’nın meyhanesi gelmiş.
Ve bilen birisine meyhaneci Barba’nın yaşayıp-yaşamadığını sormuş…
“Hala yaşıyor ve meyhanesini de çalıştırıyor” demişler…
Mustafa Kemal Atatürk, bu güzel haberi duyar-duymaz öğrencilik yıllarına dönüp, nostalji yapmak istercesine kurmaylarıyla birlikte doğru İstanbul’daki Barba’nın meyhanesine gider…
Kapıdan içeri girince Meyhaneci Barba yıllaaaaar-yıllar sonra karşısında bir zamanların Harbiyeli öğrencisi Mustafa Kemal’i Cumhurbaşkanı sıfatıyla görünce hem şaşırır ve hemde sevinir koskoca cumhurbaşkanının salaş bir meyhaneyi ziyaret etmesinden ve; “Buyurun paşam, buyurun Cumhurbaşkanım” iltifatlarıyla eskiden oturduğu yerdeki bir masaya oturtur.
Ve bu kez arkadaşlarıyla birlikte kafayı demlerken, bir yandan da eskiden olduğu gibi (nostalji yapmak istercesine) Meyhaneci Barba’ya;
“Heeeyy Barba!”
“Buyur Cumhurbaşkanım”
“Bak param yok yine, yaz hesaba”
“Rica ederim Cumhurbaşkanım, paramı alacağız sizden burada”
(Aradan bir süre dana zaman geçtikten sonra)
Mustafa Kemal Atatürk; “Barbaaa!”
“Buyurun cumhurbaşkanım”
“Para yok ha, yaz hesaba”
“Estağfurullah sayın cumhurbaşkanım, canınız sağ olsun” der…
(ancak Mustafa Kemal o eski öğrencilik günlerini bir daha yaşamak istemiş olacak ki, ikide-bir Meyhaneciye seslenerek:)
“Barbaaa!”
“Buyurun sayın Cumhurbaşkanım”
“Şaka yapmıyorum, para yok ha, yaz hesaba” deyince (Barba da ister-istemez gider nostalji olarak o eski yıllara ve hitabet şeklini değiştirir ve kendine özgü şivesiyle)
“Canın sağ olsun be Mistik”
Mustafa Kemal Atatürk’ün de duymak istediği yanıt bu olduğu için taa kalkıp gelmiştir Ankara’dan İstanbullara kadar!
Ve bu sözü duyduktan sonra….
Gözlerinden iki damla yaş dökülür elindeki kadehin içine…
Bu iki damla gözyaşı nostalji olduğu kadar, mutluluğunda gözyaşlarıdır aynı zamanda…
Ki, şimdi düşünüyorum da; “Acaba onun gibi kendini saklamayan kaç lider daha gelip geçmiştir bu toprakların üzerinden?”
Daha doğrusu onun gibi odasına çekilip kitap okuyan;
Canı isteğinde -herkesin görebileceği mekanlarda- kendini feodal yasakların içine sokmadan ‘tavla’ oynayan; Hiçbir kimseden saklamadan rakısını yudumlayan!
Kısacası ikiyüzlülüğü arka planda bırakan ‘siyası liderler’ veya siyasetçiler var mıdır günümüzde acaba? diye merak ediyorum.
Belkide böyle davrandığı için seviyordur Mustafa Kemal Atatürk’ü bütün dünya…
Belkide ‘büyüklüğü’ dürüstlüğünden ileri gelmektedir…
Belkide özgürlüğüne ve bağımsızlığına düşkün olmaktan…
Kim bilir!…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?