ARTIK ŞU İNATÇILIĞI BIRAKALIM DOSTU- DÜŞMANI İYİ TANIYALIM

ARTIK ŞU İNATÇILIĞI BIRAKALIM DOSTU- DÜŞMANI İYİ TANIYALIM

Sevgili dostlarım,
Canım arkadaşlarım,
Sizce de siyasal inatlaşmaları bırakıp;
Dostumuzu, düşmanımızı tanımanın zamanı gelmedi mi?
Hadi diyelim ki;
Emperyalizmin bundan yüz yıl önce ülkemizi işgal olaylarını unuttuk…
Veya bir şekilde unutturmak ve unutmamızı istiyorlar…
Peki günümüzün emperyalistleri, gözlerimizin önünde girmek istedikleri ülkelere yine topla-tüfekle girerek, halkları birbiriyle savaştırıp, birbirlerini boğazlamalarına nasıl yorumlayacağız?
Normal mı sayacağız?
Yaşamın bir parçasıdır diyeceğiz?
‘Alın yazısı’ olarak mı değerlendireceğiz?
Efendilerimizi mutlu kılmak için birbirimizle mi cebelleşeceğiz?
Yoksa, bir kez olsun biat ettiğimiz efendilerimizi bir tarafa bırakıp; adam gibi birbirimizi dinleyecek miyiz?
Hı, ne dersiniz?
Sakın yanlış anlamayın…
Bu soruları siz değerli sayfa arkadaşlarıma sormuyorum…
Tam tersine, beynini efendilerine kiralayanlar için soruyorum bu soruları…
Hani en güzel üniversiteleri bitirmiş ama; hama emperyalizmin ne olduğunu bilmeyenlere sormak istiyorum…
Devlet yönetiminde en yüksek deri koltuklarını işgal etmiş ama; emperyalistlerle işbirliği yapanları gördüğü, bildiği halde suskun kalanlara yöneltmek istedim bu soruları…
Neymiş efendim;
Artık sağ-sol diye bir şey kalmamış…
Zaten bu kavramların da günümüzde kullanılması doğru olmazmış!
Yani yönetsel erklerin sözcülerine bakacak olursak; ülkemizde çok şükür eskiden olduğu gibi sağcılık-solculuk kalmamış…
Herkes siyaset’en birbiriyle kardeşmiş!…
Vesaire, vesaire…
Bu popülist yutturmaca ve yapay aldatmaca konuşmaları kim söylerse söylesin, içimden kıkır kıkır gülüyorum…
Yahu diyorum; “Tüm dünya ülkelerinin siyaset terminolojisine bu sözcükleri siz mi yerleştirdiniz de; siz kaldırıyorsunuz” diye düşünmekten kendimi geri alamıyorum…
Ve sözü daha fazla uzatmadan bu farklı siyaset anlayışını hiç çekince koymadan hemen kısaca belirtmek istiyorum….
Siyaset’en sol düşünceyi temsil edenler;
Toplumsal kalkınmayı; üretenlerin yönetimde demokratik bir şekilde yer almasını düşünenlerdir…
Sağ düşüncenin temsilcileri ise; bir ülkenin kalkınmasını kapital sahibi para babalarıyla ve toprak ağalarıyla kalkınacağını hayal edenlerdir…
Sol düşüncenin şemsiyesi altında yer alanlar;
Demokrasiden, özgürlükten ve ekonomik olarak tam bağımsız bir ülkeden yanadırlar….
Sağ düşüncenin durağında bekleyenler ise;
Yabancı sermayeyi ön planda tutup, emperyalistlerden, küresel sermaye babalarından medet ummaktadırlar…
Sol düşünce kulvarında yürüyenler;
Doğuştan gelen insan haklarını savunurlar…
Emeği ve alın terini kim sömürüyorsa, ona düşmandırlar…
Her neyse…
Konuyu yine sapıttık..
Bizim konumuz sağın-solun tanımını yapmak değildi aslında.
Emperyalizmin karakteristik özellikleriydi…
Daha doğrusu karaktersizliği idi!
Onun için tekrar bir mevzumuza tekrar geri dönelim en iyisi…
Emperyalizmin denilince akla ne gelir;
Sömürü gelir…
Halkların arasına nifak tohumları ekip, daha sonrada ürününü biçmek gelir…
Halkları birbirine kırdırtmak gelir…
Oluk oluk akıtılan kanlar akla gelir…
Anaların gözyaşları…
Nişanlıların mezar başlarında ağlaşmaları…
Babasız büyüyen çocuklar akla geliverir…
Emperyalizm denilince;
Deste deste dolarla akla geliverir…
İşbirlikçiler ve komisyoncular akla geliverir…
Dağları-taşları satanlar…
Derelerin suyunu pazarlayanlar…
Ormanları ve deniz kenarlarını yağmalayanlar…
Yeraltı, yer üstü madensel değerlerimizi küresel sermaye temsilcileriyle paylaşanlar akla geliverir…
Ve bu can sıkıcı sohbeti şöyle özetleyerek sonlandırmak isterim.
Sizlerinde çok iyi bildiği gibi; bundan yüz yıl önce, yani en kötü günlerimizde kabul etmediğimiz mandacılar, Atatürk’ün ölümünü fırsata dönüştürüp, 1950 yılında elini-kolunu sallayarak ülkemize giriş yaptı…
Bir daha da çıkmadı…
“Ebedi dost” sloganıyla hep bizimle kaldı…
Ve dost ilan ettiğimiz günden bu yana da başımızdan bela hiç eksik olmadı…
Hele hele koşa koşa, davul-zurna ile, güle-oynaya girdiğimiz NATO denilen teşkilatın içine girdiğimiz günden bu yana ‘İç savaşımız’da, dış savaşımızda hiç eksik olmadı…
Üstümüze vazife olmasa da; Kore Savaşı dediler gittik…
Onlarca gazi, onlarca şehit verdik…
Kıbrıs’ta karmaşa çıkardılar; mecburen yine er meydanına çıktık.
Yine acı, yine gözyaşı döktük…
Dostumuz, Afganistan’da, Pakistan’da nöbet bekleyeceksiniz dediler; seve seve gönüllü taburlar gönderdik…
Somali’nin güvenliği için asker gönderin dideler; gönderdik…
Suriye’nin yönetim sistemini beğenmiyoruz, bizim yanımızda olacaksınız dedi ebedi dostlarımız “emriniz olur” dedik…
Yani siz ne düşünürsünüz onu bilemem ama…
Emperyalizmin ağa-babasına elimizi uzattığımız günden bu yana elimizi geri çekemediğimiz gibi, kolumuzu da kurtaramıyoruz…
Kurtarır mıyız, kurtaramaz mıyız onu da bilemiyorum açıkçası…
Buyurun şimdi söz sırası sizin…
Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?