23 TEMMUZ ERZURUM KONGREMİZ KONGREYE GİDEN BEŞ DELEGEMİZ

23 TEMMUZ ERZURUM KONGREMİZ KONGREYE GİDEN BEŞ DELEGEMİZ

“919 Temmuzunun 23.günü
pek mütevazi bir mektep salonunda
in’ikat etti Erzurum Kongresi
(…)
Erzurum da on dört gün sürdü kongre
orda, mazlum milletlerden bahsedildi
bütün mazlum milletlerden
ve emperyalizmi karşı dövüşlerinden onların

Orda, bir Şurayı Milli’den bahsedildi
İradeyi Milliye’ye müstenit bir Şurayı Milli’den
Buna rağmen,
Asi gelmeyelim diyenler vardı
Makamı hilafet ve saltanata
hatta casuslar vardı içeride

Buna rağmen,
“Bütün aksamı vatan bir küldür” denildi
“Kabul olunmaz” denildi
Manda ve himaye.”

(Nazım Hikmet-Kuvvayı Milliye Destanından)
————
İşte bundan 100 yıl önce Erzurum’da bu kararı alanların arasında (bugünün mülki il sınırları içerisinde ifade edecek olursak)
5 Kongre delegesi de Giresun ilinden vardı…

Bundan 100 yıl öncenin mülki mülki sınırları içerisinden temsilci olarak gidenler kimlerdi biçiminde söyleyecek olursak, şunlardı;

Trabzon iline bağlı Giresun Kasabasından;
Duydukzade Dr. Ali Naci DUYDUK
Katapçızade İbrahim Hamdi (Muhsin ELGEN)

Tirebolu Kasabasından Yusuf Ziya ŞİŞMAN

O tarihlerde Sivas iline bağlı kasabalardan;
Alucra kazasından Payaszade Hacı Hüseyin Hüsnü Bey

(Daha sonra soyadı kanunu çıkınca ‘Özdemir’ soyadını almıştır ve bu zamana kadarda hiçbir yerde fotoğrafı bulunamamıştır)

Yine o tarihlerde Sivas’a bağlı Şebinkarahisar Kasabasından;
Kırık Nahiyesi (Yavuzkemal) Sarıyakup köyünden Karahisar-ı Şarrki Kasabasını temsilen giden Kongre delegesinin adı da;
Dr. Mahmut Cemil ŞENCAN’dır…

Bundan 100 yıl önce Trabzon ve Sivas illerine bağlı olan ilçe veya kasabalar bugün Giresun iline bağlı ilçe ve kasabalardır.

Ancak üzülerek belirtmek isterim ki Erzurum ve Sivas Kongresine giden bu beş delegeden sadece (O tarihe göre ifade edersek) Giresun Kasabası delegelerinden Dr. Ali Naci Duyduk ile ve sadece İ.Hamdi (Muhsin Elgen) bilinmektedir…
Diğer üç delegeyi ise birçok insan bilmemektedir…

Bu konuyla ilgili yaklaşık 25 yıldır yakından ilgileniyorum..
23 yıllık bir emekli öğretmen olarak, 23 yıldır ara-sırada olsa ‘köşe yazısı yazdığım’ gazetelerde dilimin döndüğü kadar dile getirmeye çalışıyorum..

Ve bu süre içerisinde ne kadar Belediye Başkanı gelip geçmişse farklı sohbet platformlarında bu ulusal kahramanlarımızı bir park veya bahçede yan-yana (resimlerinin ve biyografilerinin olduğu) bir anıt yapalım…
Daha da olmadı herkesin bulunduğu il veye ilçelerde üzerinde isminin yazıldığı bir çeşme yaptıralım diye kendimce çabalar göstersem de bir sonuç alamadım…

Halbuki yönetsel erklerin harcadığı o karar gereksiz harcamalar var ki…
Vallahi o gereksiz harcamaların artığı ile bile benim dediğim bu küçük projeler yaşama geçirilirdi…
Ama olmadı…
Olmaması da normal; çünkü biz siyasi muktedirlerin düşünce yapısına sahip bir kimliğe sahip olmadığımız gibi onların görüş ve düşüncelerine göre zurnanın ‘zırt’ dediği son delik sayılırız!

Bundan 100 yıl önce Erzurum ve Sivas Kongreleriyle yaktığımız ‘bağımsızlık ateşinin’ 23 Temmuz tarihi 100. yılıdır…

(Bu sohbete Nazım Hikmet’in dizeleriyle girdik, öyleyse yine onun Erzurum kongresini anlatan dizelerden bir kesit sunarak sohbetimizi sonlandıralım.)

Buyurun hep birlikte isterseniz solo, isterseniz koro olarak okuyalım:
(…)
“Buna rağmen
İstanbul’da birçok hanımlar, beyler paşalar
Türk halkından kesmişlerdi umudu
Yağdırıldı telgraflar Erzurum’a;
‘Amerikan Mandası altına girelim’ diye
‘İstiklal diyorlardı, şayanı arzu ve tercihtir amma
bugün bu diyorlardı, mümkün değil
birkaç vilayet kalacak diyorlardı elde
şu halde diyorlardı, şu halde
Memaliki Osmaniye’nin cümlesine şamil
Amerikan mandaterliğini talep etmeyi
memleketimiz için en nafi
bir şekil hal kabul ediyoruz.

Fakat bu şekli hali kabul etmedi Erzurumlu
Erzurum’un kışı zordur balam
Buz tutar yiğitlerinin bıyığı
Erzurum’da kaskatı, dimdik ölür adam
Kabullenmez yılgınlığı

İstanbul’da hanımla, beyler paşalar
tül perdeler, kravatlar, apoletler, şişeler
çıtı pıtı dilleri ve pamuk gibi elleri
ve biçare telgraf telleri
devretmek için Amerika’ya Anadoluyu
şöyle diyorlardı Erzurum’dakilere;

‘Bizi bir başımıza bıraksalar
tarafgirlik, cehalet
ve çok konuşmaktan başka müspet
bir hayat kuramayız
işte bu yüzden Amerika çok işimize geliyor
Filipin gibi vahşi bir memleketi adam etti Amerika
Ne olacak
bizde on beş, yirmi sene zahmet çekeriz
sonra Yeni Dünyanın sayesinde
istiklali cebinde ve kafasında taşıyan
bir Türkiye vücuda geliverir
Amerika, içine girdiği memleket ve millet hayrına
nasıl bir idare kurduğunu
Avrupa’ya göstermek ister
Hem artık işi uzatmaya gelmez
Çok tehlikeli anlar yaşıyoruz
Sergüzeşt ve cidal devri geçmiştir
Türkiye’yi, geniş kafalı birkaç kişi belki kurtarabilir.”
——————–
Bu dizelerden sonra, benim sizinle paylaşmak istediğim soruysa şöyle;
Sahiden kurtarabilirler mi?
Dahası kurtarabildiler mi?

Sanırım bu güzel dizelerde sonra bugünü anlatmama gerek var mı?
Buyurun söz sizin..

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?