12 EYLÜL FAŞİST CUNTASI 38 YILLIK RESMİ FATURASI (3)

12 EYLÜL FAŞİST CUNTASI 38 YILLIK RESMİ FATURASI (3)

Ha, ne diyorduk?
Faşist 12 Eylül Cuntasından, onun sivil uzantısından ve 38 yıl içinde ‘vatanı kurtarmak’ (!) nasıl yol aldıklarından söz ediyorduk.
Yanlış anımsamıyorsam; dünkü sohbetimizi “terör olayları gün geçtikçe artmasından” söz ederek sonlandırmıştık…
Şimdi o bıraktığımız yerden sohbetimize -kısa başlıklarla- devam edelim…
Ve faşist cuntanın baş mimarı Kenan Evren Paşa’nın 12 Eylül darbesini; niye, hangi gerekçeyle yaptıklarını lütfen bir kez daha anımsayalım;
Ne diyordu Amerikanın Türkiye temsilcisi ve büyük oğlu Kenan Paşa;
“Ülkenin iç huzurunu, müesses nizamını ve kardeş kavgasını önlemek için iktidara el koymak zorunda kaldık”
Eeeeee!
Kenan Paşa ve Cuntası işbaşına geçince “İçeride yapılan kardeş kavgası önlendi mi?”
Onlara ve kimilerine göre önlendi…
Ama bana göre önlenmedi; tam tersine daha da körüklendi!
Önlenseydi; 40 yılın içindi 40 bin insan ölür müydü hiç?
(Neyse bunu geçelim, şimdi durup-dururken, “öküzün altında buzağı arayanları” çoğaltmayalım.)
Sözü uzatmayalım; 12 Eylül faşist cunta yönetimi; bir yandan sabah-akşam Atatürk üzerine nutuk atıyor ve bir yandan da; ülkenin dört-bir yanında gelişigüzel yerlere Atatürk heykelleri dikerek;
“Atatürk’ün büstlerini pazara, düşüncelerini mezara sokuyordu”
(bu söz İlhan Selçuk’a aittir)
Ve bu can sıkıcı ’12 Eylül Faşist cunta sohbetini’ ve onun sivil uzantılarının marifetlerini hızlı bir şekilde sıralayacak olursak;
Anayasayı bir kere delmekle hiçbir şey olmamıştı!
Arından ikinci, delik, üçüncü delik delmekle de bir şey olmadı!
Nöbet değişikliği yapan her siyası sivil yönetimler;
Ya, anayasayı arada-bir delerek!
Ya, işine geldiği gibi değiştirerek!
Daha da olmadı; Olağan Üstü Hal yasaları çıkartarak yönetmeye başladılar!
Örneğin 12 Eylül Cuntasının, sivil ardılının başkanı Turgut Özal, 1985 yılında İstanbul’un en gözde yerlerinden -Sevda Tepesini- Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah bin Abdülaziz’e 1.000 metrekarelik arsa sattı ve ardından da muhaliflere şöyle dedi;
“Sırtlayıp götürecek hali yok ya, tapusu bizde. Prens hazretleri aldığı arsaya saray yaptıracak” deyiverdi…
Ve baktılar ki “anayasayı delmekle” bir şey olmuyor!
Bu kez ‘Manavgat suyunun’ satışı için İsraillilerle anlaştılar…
İşte verilen o start’tan sonra; ülkenin dört-bir yanından şırıl-şırıl akan derelerimiz-ırmaklarımız HES kılıfı adı altında yabancılara yerli ortaklara satılmaya başlandı…
Deniz kenarında ne kadar -turizm değeri olan- ormanlık ve yeşil alan varsa; ardı-ardına yağmalanmaya başlandı!
Güneydoğu Anadolu bölgemizde İsrail başta olmak üzere birçok yabancı sermayeye toprak satıldı…
Ülkenin dört-bir yanında ve yer altında ne kadar altın-gümüş varsa; ihaleleri yerli işbirlikçilerle yabancılara ihale yapıldı!
Ülkeyi aşkla-şevkle ‘Gümrük Birliğine’ soktular; zararlı yine bizim ülkemiz çıktı…
Liberal sistemle ve serbest piyasa ekonomik sistemiyle daha hızlı kalkınırız, kalkınacağız düşüncesiyle; Cumhuriyet döneminde kamuya ait ne kadar mal varlığı varsa ve nerede bir fabrikası varsa -pırasa fiyatına- yok pahasına yabancılara satıldı…
Daha ne yapılacaktı?
Kısacası;
12 Eylül ve onların sivil siyasi uzantıları, bugüne kadar ülkeli böyle kalkındırdı!
Bugünlük bu kadar yeter….
Yarınki sohbetimizde ise 12 Eylül faşizminin komik ve gülünç anılarından söz ederek, bu sohbet defterini kapatmak istiyorum.
Tekrar görüşmek üzere..
Hoş kalın,
Hoşça kalın…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?